Kısaca Tam Gün Yasası-Güray Kılıç

Antalya Çağdaş Hekimler > Kısaca Tam Gün Yasası-Güray Kılıç

HEKİMLERİN ve SAĞLIK ÇALIŞANLARININ YENİ ÇALIŞMA VE ÜCRET REJİMİ :  “KISACA TAM GÜN YASASI ”

AKP Hükümeti,  sağlık sisteminde yarattığı yıkımın son aşamasında. Kamu Hastane Birlikleri Kanun Tasarısı Plan Bütçe Komisyonunda görüşülüyor; tam gün çalışma ve zorunlu mesleki sorumluluk sigortasını düzenleyen yasa taslağı ise Başbakanlıkta meclise sunulmak üzere bekliyor. Sağlık Bakanı medya kuruluşlarında halkı nasıl zalim! ve ahlaksız! doktorların elinden kurtaracağını anlatıyor.

Acaba gerçek bu mu? Kısaca tam gün yasası olarak anılan bu düzenlemede tam süre çalışma sözcüğü hiç geçmiyor. Yasa, halen kamu olarak tanımlanan ve ancak giderek işletmelere dönüşen bakanlık sağlık kurumları ve tıp fakülteleri ile özel sağlık kurumlarında tek işte çalışmayı ve esas olarak bu kurumlarda hekim ve diğer personelin hastane gelirinden nasıl pay alacaklarını düzenliyor. Uzun yıllardır bakanlık hastanelerinde uygulanan kısaca ‘performans’ olarak tanımlanan ücretlendirme modelinin tıp fakültelerine uygulamanın yolu açılıyor. Hekimlere ödenecek ek ödeme tavanın yükseltildiği ve böylece 18 bin TL’ye         ulaşabilecek ücret alabilecekleri müjdeleniyor. Bu şekilde artık muayenehane ve özel hastanelerde ikinci iş’te  çalışmalarına gerek kalmayacak!. ‘Kamu’ hastanelerinde ‘müşteri’ pardon hasta buldukça 7 gün 24 saat çalışma mümkün hale gelecek. Hekimin kurum yöneticisinin vereceği özel izinle başka bir kamu ya da özel kurumda işlem yapması  mümkün. Ücretin bir kısmını döner sermaye’ye bırakmak koşulu ile. Böylece öğretim üyesi ya da doktor eğitim ve hizmetin verimi adına güya tam gün kurumunda çalışmış olacak. Tabi yaptığı işlem sayısını artırmak için hekimin yapacağı fazla çalışma esnasında diğer sağlık personelinin fazla çalıştırılacağı söz konusu bile edilmemektedir.

Kamu Hastane Birlikleri (KHB) Kanun Tasarısı ve Yüksek Öğretim Kanununda yapılacağı belirtilen değişiklikler göz önüne alınacak olduğunda artık kamu sağlık kurumundan söz etmek pek mümkün değil. Sağlık piyasasında özel sağlık tekelleri ile rekabet eden, gelirini Sosyal Güvenlik Kurumdan(SGK) ve halkın cebinden sağlayacak olan bu işletmelerde çalışanların ücretlerinin neredeyse tamamının genel bütçe yerine kurumun elde ettiği gelirden karşılanacağı bir ücret rejimi söz konusu. Şu anda zaten düşük olan sabit maaşın KHB kanunu ile birlikte artık genel bütçeden karşılanmayacağı açıkça belirtiliyor. Tam gün yasa taslağında müjde olarak artacağı bildirilen nöbet ücreti ise zaten uzun süredir döner sermayeden karşılanmaktadır.

Hastanenin tüm giderleri ve sağlık çalışanlarının ücretlerinin kaynağı olan döner sermaye havuzu nereden dolacak? Adres şu anda Türkiye’nin en büyük bütçeli kurumu olan SGK dur. SGK, prim ödeyebilen vatandaşların alacağı sağlık hizmeti karşılığı hastanelere para ödeyecek. Türkiye’de mevcut yapısal sorunlara eklenen krizin neden olduğu üretim ve istihdamda azalmanın yarattığı tablo nedeniyle prim toplama güçlüğü içinde olan ve vatandaşın doğrudan cebinden aldığı katkı payları ile finans dengesini sağlamaya çalışan SGK’dan gelecek paralardan hekim ve sağlık çalışanına ödeme yapılacak. SGK şimdiden önlemlerini almaktadır. Örneğin 2010 yılında hastanelere yapacağı ödemeyi belirlemiş bulunmaktadır. Hekimler performans paylarını artırmak için ne kadar çok çalışırlarsa çalışsınlar bu işlemlerden dolayı hastaneye gelecek gelirde bir artış olamayacaktır. Sadece puanını artırarak meslektaşının payından bir parça koparacaktır. SGK, bu hastanelere kaynak olarak vatandaşın cebini göstermektedir. Sağlık uygulama tebliğinde (SUT) yapılan bir takım düzenlemeler ile muayene ve tetkik kısıtlaması getirilmektedir. Doğaldır ki bu kısıtlamayı aşmak için vatandaş ihtiyaç olduğu belirtilen hizmet için cebinden ödeme yapabilecektir. ‘Bıçak parası’ demagojisi yapan Sağlık Bakanı özel kurumlarda fark ücreti, kamu kurumlarında ise SGK’nın SUT’de yapacağı kısıtlamalar ile vatandaşın cebini adres olarak göstermektedir. İşlem sayısının (müşteri sayısının) artışını, dolayısıyla hastalandırmamayı değil daha çok hastalanmayı hedef olarak ortaya koyan bu ücret ve çalışma rejiminde toplum sağlığı yerle bir edilmektedir. Sağlık çalışanları birbirleriyle ve vatandaşlar ile karşı karşıya getirilmektedir. Ayrıca gerçekçi olmadığı çok basit bir hesap ile anlaşılacak olan bu modelde hekimlerin ve diğer çalışanların gelirinin artması ise söz konusu bile değildir.

Sağlık hizmetinin niteliğinin ne olacağını, hekim/hasta ilişkisinin alacağı boyutları tahmin etmek güç olmasa gerektir. Değişen tebliğlerle hekimlerin tutumlarının nasıl değişmek zorunda kaldığını ise hep birlikte gözlemekteyiz. Süreç, bir meslek olarak hekimlik sanatının, meslek ve sanat olmaktan çıkarılarak, standart teknik işler olarak tarif edildiği, hekimlerin de tarif edilmiş standart işleri yapan teknik personel, yani işçileştirilmesine doğru evrilmektedir. İşlem ve fiyat olarak tarif edilmiş standart işler ile güvencesiz sözleşmeli işçi statüsü arasına sıkıştırılan hekimler etik ve hukuki cendere ile de terbiye edilmeye çalışılacaktır.

Hekim ve hasta arasındaki legal/etik olmayan ilişkinin muayenehaneler ile yaşandığını dile getiren Sağlık Bakanı artık tüm olanakları elinden alınmış, köşeye sıkıştırılmış hekimin yapacağı etik ihlallere hazır olmalıdır. ‘Masa altı ödemenin’ geleceği boyuttan söz etmeye gerek yok. Bu modelin uygulandığı çevre ülkelere bakmak yeterlidir. Sağlık ortamının bu denli tahrip edilmesi eğer örgütlü bir mücadele ile durdurulamazsa oldukça kendine özgü koşulları olan hekim/hasta ilişkisinin çok değişik biçimler alacağını ön görmek kehanet olmazsa gerektir.

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ VE SES BU SÜREÇTE NE YAPABİLİR?

NE YAPMALIDIR?

Öncelikle sorunun farkında olunmalı ve sorun doğru kavranmalıdır. Böyle bir dönemde tam süre çalışma zorunluluğunun sağlığın özelleştirilmesi ve tekellerin oluşturulmasında hekim direncini kırma araçlarından biri olduğunu anlamak gerekmektedir.

Sağlıkta Dönüşüm Programı ile gelinen bu noktada sağlık hizmetinin üretilme biçimleri, hizmetin ücretlendirilmesi, yurttaşların sağlık hakkının kısıtlanması ve başta hekimler olmak üzere tüm sağlık çalışanlarının istihdam edilme tarzları ve ücretlendirilmelerinin nasıl bir hal aldığını bir bütün olarak ele almak gerekmektedir. Bu yapılmadan özelleştirilmiş kamu ve özel sağlık kurumlarında ‘tek iş’ zorunluluğunu ve muayenehane yasağını doğru değerlendirmek mümkün değildir.

1. Sağlık hakkının korunması için hasta ve hekim arasında güven ilişkisinin sağlam olarak kurulması gerekmektedir. Bu ise ancak  kamu adına davranan ve mesleklerini bir sanat olarak  icra eden hekimler ve bunların diğer sağlık personeli ile  birlikteliğinin sağlandığı kamu sağlık kurumları ile mümkündür .

2. Yeni bir kamusal sağlık anlayışına uygun olarak sağlık hizmetinde kamu payının korunması ve artırılması programına uygun bir mücadele içine girmek gerekmektedir. Bundan kastedilen döner sermaye gelirine mahkum edilen hastanelerin ve sağlık ocaklarının yeniden kamulaştırılması yani finansmanın esas olarak genel bütçeden karşılanmasının talep edilmesidir. Hem bu kurumların giderleri hem de sağlık çalışanlarının ücretleri güvenceli olarak genel bütçeden karşılanmalıdır.

3. Eğer döner sermaye uygulaması devam edecekse buradan yapılacak ek ödeme hekim ücretlerinde belirleyici olmamalıdır. Hekimlerin çalışmalarını ödüllendirme, motive etmek adına performanslarının değerlendirilmesi ve bunun sonucu bir miktar ek ödeme yapılması uygun olabilir.

4. Geçmişte Türkiye’de uygulandığı dönemlerde tam süre çalışma düzenlemesi ile     gerçekten kamu olan kurumlarda çalışan başta hekim olmak üzere tüm sağlık çalışanları yeni kazanımlar elde etmişlerdi. Dolayısıyla yeniden kamulaştırılacak olan bu kurumlarda tek iş zorunluluğu ancak iyileştirici özlük ve ekonomik kazanımlarla kabul edilebilir.

5. Sağlıkta Dönüşüm Programının yarattığı bu ortamda tek başına ‘Tam Süre’ tartışmak anlamlı değildir. Bu durum elbette pazarlık konusu edilebilir. Nasıl ki bakanlık performansa dayalı ödeme ile tam gün çalışmayı teşvik ettiğini iddia ediyorsa, meslek örgütleri ve sendikalar da bu ücretlendirme modelinin getirdiği tüm sakıncaları ortaya koymalıdır. Bunun sürdürülebilir olmadığını, hekimler ve çalışanlar arasında eşitsizliğe yol açtığını, sağlık hizmetinde niteliği değil niceliği öncelediğini ve dolayısıyla toplamda maliyetleri arttırdığını dillendirilmelidir.

Birinci basamak, devlet ve eğitim hastaneleri, üniversiteler, özel sağlık alanı ve işyeri hekimliği gibi neredeyse tüm hekimleri  ve sağlık çalışanlarını ilgilendiren bu torba yasaya karşı TTB ve SES sessiz kalmamalıdır .

TTB ve SES alanın diğer örgütleri ile birlikte açığa çıkan hekim ve sağlık çalışanı tepkisini etkili eyleme dönüştürmek ve böylece bir bütün olarak sağlıkta dönüşümün yarattığı tahribatı durdurmak için bir önce harekete geçmelidir.

Son Yazılar

Paylaş:

Bize Ulaşın