HALK SAĞLIĞI HİZMETLERİ SAĞLIK BAKANLIĞI’NIN GÜNDEMİNDEN ÇIKARILDI
TOPLUM SAĞLIĞI MERKEZLERİ KAPATILIYOR
Sağlık hizmetlerinin eksiksiz yürütülmesi ve toplumun tamamını kapsayabilmesi, sağlığa bütüncül bir yaklaşım gösteren ve bütüncül sağlık hizmetini amaçlayan kurumlar varsa mümkündür. Ülkemizde yıllardan beri bulaşıcı hastalıklar ve çeşitli çevre felaketleri geniş bir çerçevede ele alınması gereken önemli halk sağlığı sorunları olmuştur. Koruyucu ve birinci basamak sağlık hizmetlerinin bütünü sağlık ocakları, dispanserler (Verem Savaş, Sıtma Savaş) gibi kurumlar tarafından üstlenilmiş ve geçmiş yıllarda çok önemli hizmetler vermişlerdir. İkinci ve üçüncü basamak tedavi hizmetleri ise birinci basamak da verilen koruyucu sağlık hizmetlerinin üstüne bina edilmesi gerektiği ilkesinden hareketle daha çok üniversite ve devlet hastanelerinde olmak üzere özel hastanelerinde katkısıyla sunulması gereken bir hizmet türü olarak planlanmış ve yapılandırılmıştı.
Ancak Sağlıkta Dönüşüm Programı çerçevesinde başlatılan “sağlığı” yeniden inşa girişimiyle; yeterli planlama yapılmadan ve nitelikli insan gücü yetiştirilmeden Aile Hekimliği modelinin pilot uygulamaları çerçevesinde birçok ilde sağlık ocaklarının kapatılması, hastalarımızın ödediği katkı/katılım paylarının arttırılması, sağlık çalışanlarının özlük haklarının gaspı, hekimlerin sözleşmeli olmaya zorlanması, performans sistemi, özel hastanelerin yaygınlaştırılması, kamu hastanelerine kaynak aktarımının azaltılması gibi kamu sağlığını tehlikeye atan bir dizi uygulama yürürlüğe konarak, başta birinci basamak sağlık hizmetleri olmak üzere ülkemizdeki sağlık sistemi tam bir kaosa sürüklenmiştir. Son olarak, sürdürülen sağlık reformları çerçevesinde Toplum Sağlığı Merkezleri’nin sayılarının azaltılması, sağlık sisteminde ki odak değişiminin ve diğer dönüşümlerinde yönünü belirler niteliktedir. Bu dönüşümün tamamlayıcısı sayılabilecek sırada bekleyen Kamu Hastane Birlikleri yasa tasarısı ise devletin sağlık hizmetlerinden tamamen çekileceğinin en gerçek kanıtı ve son halkasıdır.
TOPLUM SAĞLIĞI MERKEZLERİ’NİN GÖREVLERİ
Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın önemli bir parçası olan Aile Hekimliği modeliyle birlikte, bu önemli hizmetler Toplum Sağlığı Merkezleri’ne devredilmiştir. Toplum Sağlığı Merkezleri Kurulması Ve Çalıştırılmasına Dair Yönerge’nin 4. Maddesinin (1). bendinde; Toplum Sağlığı Merkezi, “bölgesinde yaşayan toplumun sağlığını geliştirmeyi ön plana alarak sağlıkla ilgili risk ve sorunları belirleyen, bu sorunları gidermek için planlama yapan ve bu planları uygulayan, uygulatan; birinci basamak koruyucu, iyileştirici ve rehabilite edici sağlık hizmetlerini müdürlüğün sevk ve idaresinde organize eden, bu hizmetlerin verimli şekilde sunulmasını izleyen, değerlendiren ve destekleyen, bölgesinde bulunan sağlık kuruluşları ile diğer kurum ve kuruluşlar arasındaki koordinasyonu sağlayan sağlık kuruluşu” olarak tanımlanmaktadır.
İlgili yasal mevzuatta, Toplum Sağlığı Merkezleri’nin sunması veya sunulmasını sağladığı hizmetler ise; a) İdari ve mali işler, b) Kayıt ve istatistik, c) Plan ve program yapma, ç) Üniversitelerle işbirliği, d) İzleme ve değerlendirme, e) Bulaşıcı hastalıkların kontrolü, f) Bulaşıcı olmayan hastalıkların kontrolü, g) Üreme sağlığı hizmetleri, ğ) Ulusal programlar, h) Adli tıp hizmetleri, ı) Acil sağlık hizmetleri, i) Kaza ve yaralanmalardan korunma hizmetleri, j) Görüntüleme ve laboratuvar hizmetleri, k) Çevre sağlığı hizmetleri, l) İş sağlığı ve güvenliği hizmetleri, m) Afet hizmetleri, n) Sağlığın geliştirilmesi ve teşviki, o) Sağlık eğitimi hizmetleri, ö) Toplu yaşam alanları ve okul sağlığı hizmetleri, p) Sosyal hizmet çalışmaları yapmak olarak sayılmıştır.
Toplum Sağlığı Merkezleri yukarıda sayılan işlevleri göz önüne alındığında, -belirlenen ilkeler doğrultusunda gerçekleştirildiği takdir de- toplumun sağlığını geliştirecek ve korumayı ön plana alarak sağlıkla ilgili risk ve sorunları belirleyecek, bu sorunları gidermek için planlama yapacak, bu planları uygulayacak olmasından dolayı sağlık sistemimizin vazgeçilmez ve en temel unsurlarıdır. Ne yazık ki bu ve buna benzer tüm kurumlar, Sağlıkta Dönüşüm Programı’na kamuoyu nezdinde sahici bir görüntü kazandırmak için yasa ve yönetmeliklerde isimleri ve işlevleri korunan ancak kaynak aktarılmayarak, nitelikli ve yeterli sayıda personelden mahrum bırakılarak hatta son yönerge ile sayıları azaltılarak işlevsiz hale getirilmektedirler.
Nitekim Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün yaptığı 21 Eylül 2010 tarihli yönerge değişikliğiyle söz konusu yönergeye geçici bir madde eklenerek her ilçede bir Toplum Sağlığı Merkezi kalmasının ve diğerlerinin kapatılmasının planlandığı anlaşılmaktadır.
“Geçici madde 2: Birden fazla Toplum Sağlığı Merkezi kurulmuş olan ilçede, müdürlükçe uygun görülecek olanın dışındaki Toplum Sağlığı Merkezleri bir ay içerisinde kapatılır.”
Oysa kamuoyuna duyurulan ve pilot bölgelerde uygulamaya konan ilk yönerge de Toplum Sağlığı Merkezlerinin Kurulma Usul ve Esasları, açılma ve kapatılmasına dair 5. Madde’sin de “Aynı ilçede birden fazla toplum sağlığı merkezi kurulabilir.” deniliyor ve aynı Madde’nin devamında Toplum Sağlığı Merkezleri’nin bölgenin coğrafyası ve nüfus yapısı, sağlık alt yapısı, sağlık göstergeleri, bölgenin sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyi, turizm ve sanayi bölgesi mevcudiyeti gibi durumlar değerlendirilerek açılmasına, tipine veya kapatılmasına karar verilebileceği belirtiliyor.
Acaba, söz konusu ölçütlerde bir değişiklik olmadan, Toplum Sağlığı Merkezleri kapatılıp, sayıları neden azaltılmaktadır?
Toplum Sağlığı Merkezleri kapatılmaktadır, çünkü Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın temel güdüsü toplum sağlığı hizmetlerinin geliştirilmesi, iyileştirilmesi değil, kârlılıktır; çünkü, sağlık hizmetlerinin planlanması, izlenmesi ve değerlendirilmesi, bulaşıcı hastalıkların kontrolü, üreme sağlığı hizmetleri, çevre sağlığı hizmetleri, okul sağlığı hizmetleri, sağlığın geliştirilmesi ve sağlık eğitimi gibi pek çok konuda faaliyet göstermesi gereken Toplum Sağlığı Merkezleri, gerekli alt yapı ve eğitimli insan gücünden yoksundur; çünkü, program hazırlanırken alt yapı ve nitelikli insan gücü yetiştirilmesine yönelik planlamalar yapılmadığı gibi hiçbir somut adım da atılmamış, çıkan her sorun anlık uygulamalar, yönerge-yönetmelik-yasa değişiklikleri ile kapatılmaya çalışılmıştır; çünkü, yönergeler-yönetmelikler-kanunlar bir planlama çerçevesinde değil sosyal devlet görüntüsü vermek için hazırlanmakta, böylelikle nihai hedef olan sağlık kurumları ve işleyişindeki “özelleştirme”, toplumsal faydayı ilke edinen demokratik güçlerin ve kamuoyunun engelinden kurtulmak için bir “oldu bittiye” getirilmektedir.
Toplum Sağlığı Merkezleri Kurulması Ve Çalıştırılmasına Dair Yönerge’nin 4. Maddesinin (3). bendinde “Toplum sağlığı merkezi kişilerin kolay ulaşabileceği merkezi yerlerde, verdiği hizmetlere yetecek büyüklükte olan bina veya binalarda hizmete açılır. Öncelikle uygun kamu binaları kullanılır. Buralarda yeterli sayıda oda, eğitim salonu ile araç, gereç, tıbbi donanım, büro malzemeleri ve sarf malzemeleri bulundurulur.” denilmektedir.
Ancak, mevcut binaların sayıları yetersiz olduğu halde bu açığın giderilmesi için herhangi bir girişimde bulunulmamıştır. Benzer şekilde Sağlık Ocakları yerine Aile Sağlığı Birimleri açılması planlanmakta ve bunun içinde bir kaynak aktarımı yapılmamaktadır. Örneğin İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü, yirmi beş yılı aşan Sağlık Ocağı uygulaması süresince ancak 560 Sağlık Ocağı açabilmişken, İstanbul’da 1 Kasım 2010 günü başlatılan Aile Hekimliği uygulaması kapsamında yaklaşık 1000 Aile Sağlığı Merkezi belirlenmiştir. Yıllardır İstanbul’un gereksinimi olan Sağlık Ocağı sayısı tamamlanamazken, gereksinim duyulan bu binalar birkaç günde nasıl sağlanacaktır?
Sağlık Bakanlığı’nca, sağlık hizmeti verilen alanların modernleştirilmesi gerektiği ileri sürülerek hekimlere muayenehane açmaları için dahi izin verilmeyen apartman dairelerinde, uygunsuz binaların kiralanması ile binlerce kişinin hizmet alacağı söz de Aile Sağlığı Birimleri ile Aile Hekimliği uygulaması, eksiklikler ve boş kalan bölgeler dikkate alınmadan başlatılmıştır. Öte yandan, söz konusu Aile Hekimliği uygulaması hükümetin iddiaları ve hedefleri doğrultusunda gerçekleştirilebilse dahi, devlet en temel görevlerinden biri olan birinci basamak sağlık hizmetlerinden çekilmiş ve “taşeron” hizmet satın alıyor demektir. Sosyal devlet ilkeleri ile bağdaşmayan bu tutum, bir yanıyla, GSS primlerini ve katkı/katılım paylarını ödeyemeyenlerin sağlık hizmetlerinden faydalanamaması anlamına gelir ki bu, sağlık hizmetlerindeki eşitsizliklerin derinleşmesinin ve yoksulların sağlık haklarının daha baştan gözden çıkarıldığını gösterir.
Aile Hekimliği Modelinin ana bileşenleri olan Aile Sağlığı Birimleri ve Toplum Sağlığı Merkezleri’nde, ayrıca “Toplum Sağlığı Merkezinin diğer görevleri ile birlikte belli hizmet alanlarında yoğunlaşmışToplum Sağlığı Merkezine bağlı yapı” olarak tanımlanan Verem Savaş Dispanserleri, Ana Çocuk Sağlığı Merkezleri, Halk Sağlığı Laboratuvarları ve benzeri Toplum Sağlığı Merkezi Birimleri’nde görevlendirilecek nitelikli insan gücü ve sayısı tanımlanmamış ve diğer sağlık kurumlarından aktarılacak personelin, o kurumlarda bırakacakları boşlukların nasıl doldurulacağı da planlanmamıştır. Örneğin, hastane acil servisleri ve 112 ambulans hizmetlerinde çalışan birçok hekim Aile Hekimliği uygulaması kapsamına alınarak görevlendirilmiş ve acil sağlık hizmetlerinde ciddi hekim açığı oluşmuştur. Toplum Sağlığı Merkezleri, hekim açığı (bu hekimler Aile Sağlığı Merkezlerinde görevlendirildiklerinden dolayı) nedeniyle kapatılma yoluna gidilirken, hastane acil servislerinde meydana gelen açık ise uzman hekimlere branş dışı nöbet tutturularak giderilmeye çalışılmaktadır.Hastane acil servislerinde görevlendirilen bu hekimlerin çoğunluğu yıllardır acil sağlık hizmetlerinde çalışmamalarına rağmen herhangi bir uyum eğitimi verilmeden çalışmaya zorlanmıştır. Bu plansız uygulama da Sağlık Bakanlığı’nın diğer günlük ve hesapsız kararları gibi hem hekimlerin hem de hastalarımızın mağduriyeti ile sonuçlanmıştır.
Sağlıkta Dönüşüm Programıyla şimdiye kadar ne oldu bundan sonra ne olacak?:
1- Bütün toplumu sosyal güvenlik şemsiyesi altına alma vaadiyle sosyal güvenlik sistemleri Genel Sağlık Sigortası çatısı altında birleştirildi. Sonuç; teminat paketi daraltılarak hastalarımızdan katkı/katılım payı adı altında ek ödeme talep edilmiş böylelikle özel sağlık kuruluşlarına ve özel sigorta şirketlerine “müşteri” yaratılmaya çalışılmıştır.
2- Aile Hekimliği modelinin uygulamaya konması ile hekim hasta ilişkisi satıcı-müşteri ilişkisine dönüştürülerek taşeron hizmet alımına gidilmektedir. Sonuç; birinci basamak sağlık hizmetlerinden devlet tamamen çekilmiş, dolaylı da olsa özelleştirilmiştir
3- Kamu Hastane Birlikleri yasa tasarısında öngörüldüğü şekliyle bakanlık bünyesindeki sağlık kuruluşlarının bir anlamda özerk sağlık işletmesi statüsüne geçirilmesi ve daha sonra da işletme hakları devredilmek yoluyla özelleştirilmelerinin yani ikinci ve üçüncü basamak sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesiyle sağlık alanında kamu hizmeti sona erdirilecektir.
SONUÇ OLARAK …
Toplum sağlığı merkezlerinin sayısının azaltılmasına yönelik düzenlemenin ve kontrolsüz bir biçimde yaygınlaştırılan aile hekimliği uygulamalarının toplum sağlığı hizmetlerini olumsuz etkileyecek olan Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın geri dönüşsüz ve önemli değişikliklerinden biri olduğunu görüyoruz. Ve sorun emarelerinin şimdiden birikmeye başladığını kamuoyu ile paylaşıyor ve yetkilileri bir kez daha; sömürülenlerin, ezilenlerin yaşamı konusunda sürdürdükleri kesin suskunluktan vazgeçip sorumluluk almaya, mevcut sağlık politikaları ve uygulamalarına son vermeye davet ediyoruz.
Uz. Dr. Agah Aydın
Türkiye Psikiyatri Derneği
Merkez yönetim Kurulu Üyesi
TPD MYK adına