Üniversite Reformu-Osman Elbek

Antalya Çağdaş Hekimler > Üniversite Reformu-Osman Elbek

Bilindiği üzere Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) Başkanı sayın Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, Gaziantep Üniversitesi’ni ziyareti sırasında “Üniversitelerin mali bağımsızlığı için paralı hale gelmesi gerek”tiğini belirterek ihtiyacı olan öğrencilere burs seçeneğinin uygun olacağını ifade etmiştir.

Akademik ve idari personelin onlarca yıldır yaşadığı özlük hak sorunları konusunda en ufak bir adım atılmamışken, YÖK’ün antidemokratik yapı ve fonksiyonları bakımından küçük bir açılım yapılmamışken, rektörlük uhdesinde toplanan yetkilerin azaltılması tartışma gündemine bile alınmamışken, öğrencilerin üniversite yönetimine katılma mekanizmalarının idari kurullarının gölgesinden kurtarılıp yetkinleştirilmesi tahayyül bile edilmemişken, akademik kariyerde yükselmenin eş-dost ilişkisi ve keyfilikten kurtarılıp şeffaf ve objektif kurallara bağlanması hakkında tek bir söz dahi edilmemişken sayın YÖK Başkanı’nın üniversite reformuna para ile başlamasının sebebi nedir? Sayın Özcan açıklamasında bu sorunun yanıtını da vermektedir: “Üniversitelere verilen para burs olarak öğrencilere verilse, ihtiyacı olan her öğrenci bu burstan yararlansa, parası olan öğrenci okul parasını kendisi karşılasa olmayan ise devletten burs alsa bu daha iyi olur. Böylece üniversite kendi hesabını bilir, bölüm açarken, fakülte açarken çok dikkatli davranır. Eğer o bölüme yeteri kadar öğrenci çekemezse atıl kalır.”

Sözlerden açıkça anlaşılacağı üzere sayın YÖK Başkanı’na göre bugünden sonra bir üniversite, bünyesinde bölüm ya da fakülte açarken kendisine para ödeyecek öğrenci (müşteri) sayısına göre karar verecektir. Hiç kuşkusuz ki öğrenci (müşteri) de seçeceği alanı o gün için piyasada kendisine ne kadar akçe kazandırdığına göre belirleyecektir. 2001 yılında 5.514 öğrenciyle yapılan bir anket çalışması da bu öngörümüzü doğrulamaktadır. Çünkü bu çalışmada öğrencilerin yüzde 43.4’ü iş bulmak, yüzde 6.7’si daha çok para kazanmak amacıyla üniversite öğrenimini seçtiklerini ifade etmişlerdir (1). Bu veri dikkate alınırsa sayın YÖK Başkanı’nın reform önerisi hayata geçerse, üniversitelerin bölüm ve fakültelerinin kaderini o alanın piyasadaki önemi belirleyecektir.

Tartışmayı ilerletmeden önce vardığımız noktada yükseköğretimin niteliği hakkında bir karara varmamız gereklidir. Yükseköğretim sadece eğitim gören bireylerin niteliklerini arttırarak onların ekonomik ve sosyal gelişmesine mi neden olmaktadır? OECD tarafından yapılan bir araştırmada yükseköğretimin bireysel getirisinin İngiltere ve ABD’de yüzde 15, Danimarka, Fransa, Hollanda ve İsveç’te yaklaşık yüzde 10 olduğu saptanmıştır (1). Mevcut veriler yükseköğretimin bireye getirdiği olumlu etkiden çok daha fazla oranda toplumun ihtiyaç duyduğu nitelikli işgücünü yetiştirmek, bilim ve teknolojinin ilerlemesini sağlamak ve ulusal-küresel toplumsal sorunlara çözüm yolları sunmak gibi toplumsal bir çıktıya neden olduğunu göstermektedir. Hal böyle ise sayın YÖK Başkanı ve rektörler, eğitimin bedelini tüm toplum olarak üstlenmeyi önermek yerine neden faturayı borçlandırma yolu ile eğitim gören bireye kesmeyi arzulamaktadırlar?

İlginç olarak sayın Özcan aynı açıklamada “Üniversitelerin asli görevi bilim yapmaktır. Topluma bilimsel bilgileri üretip bunları yaymaktır. Toplumun sorunları ile uğraşmaktır.” yaklaşımı ile bir YÖK Başkanı’na yakışan cümleleri de ifade etmiştir. Pekiyi üniversitelerin asıl görevi bilim yapmak ve toplumun sorunları ile uğraşmaksa, piyasanın görünmez eline teslim edilen ve bu nedenle kendisine müşterisinin nabzına ve sayısına göre çeki düzen veren bir üniversite yapılanması YÖK Başkanı’nın tanımladığı bu misyonu yerine getirebilir mi? Sayın Özcan farkında mıdır bilmiyoruz ama kendisinin başkan olduğu kurumun hazırladığı Türkiye’nin Yükseköğrenim Stratejisi Raporu (1) bu soruya “Üniversitelerin piyasa değerlerince yönlendirilmesi, sunduğu hizmetlerin belli gruplara yönelmesi sonucunu doğurmaktadır. Akılcılık adına siyasetin ve piyasanın miyopik bakış açılarıyla yönlendirilen bir üniversitenin topluma yapabileceği katkılar çok sınırlanmış olmaktadır.” karşılığını vermektedir.

Mevcut soruya tıp eğitimi alanında son dönemde yaşanan değişimi inceleyerek de olumlu bir öngörüde bulunmak olanaksızdır. Çünkü sağlık alanında yaşanan müşteri endeksli dönüşüm, öğretim üyelerinin bir kısmının eğitime ayırdıkları zamanı azaltarak sağlık hizmetine yönelmesine, diğer kısmının ise araştırma yapmak için ticari şirketlere geçmesine neden olmuştur (2). Görüldüğü gibi piyasanın görünmez eli doğruyu seçememiş ve öğretim üyelerini, geleceğin hekimlerini yetiştirecekleri eğitime zaman ve güç harcamaları yerine, kendisine kısa dönemde daha çok çıkar sağlayacak olan hasta tedavisine yönlendirmiştir. Benzer biçimde tıp eğitimi üzerine yayınlanan pek çok makalede de öğretim üyelerinin hasta bakımına (dolayısıyla kendilerine para kazandıracak olan faaliyete) daha çok zaman ayırabilmeleri için, tıp öğrencilerinin eğitim aldıkları vizit sayı ve sürelerini azalttıkları gösterilmiştir. Ayrıca yaşanan müşteri eksenli dönüşümün yarattığı finansal baskılar sonucu araştırma ve bilimsel faaliyet amacıyla ticari şirketlere yönelen bilim insanları da entelektüel meraklarına göre değil, araştırma fonlarının dolgunluğunu dikkate alarak çalışma yapmaktadırlar. Üzülerek ifade etmek gerekir ki bugün dünya nüfusunun yüzde 90’ını etkileyen sağlık sorunlarına araştırma fonlarının ancak yüzde 10’u ayrılmaktadır. Yani sayın Özcan’ın önerdiği müşteri eksenli yapılanma, kendi ifadesinin aksine bilimsel bilgi üretimini toplumun çoğunluğunun sorunları ile uğraşmaktan uzaklaştırmış ve bilimi endüstriye para kazandıracak bir yapılanma haline getirmiştir. Dahası mevcut etik kurallara rağmen piyasanın görünmez eline teslim olan akademik tıpta yaşanan ahlaki kirlenme öyle görünür bir hal almıştır ki New England Journal Medicine dergisinin eski editörü Dr. Angell bir yazısında bu durumu “Akademik tıp satılık mı?” başlığı altında irdelemiştir (3).

Hiç kuşkusuz ki günümüz üniversite yapılanmasında ciddi bir sorun olduğu aşikardır. Bu sorunların başında kamunun yükseköğretime yeterli düzeyde kaynak ayırmaması gelmektedir: 2005 yılında yükseköğretim bütçesinin toplam bütçe ve gayri safi milli hasıla içindeki payı sırasıyla yüzde 3.4 ve 1.1’dir. Bütçe ödeneklerinde öğrenci başına cari harcama 1197 dolar düzeyindedir ki bu değer OECD ortalamasının dörtte birine karşılık gelmektedir. Ayrıca Türkiye, gayri safi yurt içi hasıladan eğitime ayırdığı pay bakımından OECD ülkeleri arasında sonuncu sırada yer almaktadır (1). Rakamlar gelişmiş dünya ile karşılaştırıldığında Türkiye’nin tek eksiğinin düşünce özgürlüğü ve kimlik hakları alanında olmadığını kanıtlamaktadır. Oysa Türkiye’de kimi sosyalist ve liberal yazarlar gelişmiş dünyanın (özelinde Avrupa’nın) bu sosyal yönünü görmeye istekli değillerdir. Ne ilginçtir ki sosyal haklar açısından bu kesim, demokrasi konusunda ulusal/vatansever cephenin yaklaşımı gibi “ulusal” bir yaklaşım sergileyip, sosyal hakları Türkiye’nin çarpık milli ekonomik sistemi ve öncelikleri ile sınırlamaya kalkışmaktadırlar.

Açık yüreklilikle ifade edelim ki sayın Özcan’ın ilk açıklamasını “İki vizyonum var. Bunlardan bir tanesi bütün yasakların üniversitelerden kalkması, ikincisi de üniversitelerin asli görevi olan bilimselliğe daha fazla önem vermeleri” olarak yapmasından umutlanmıştık. Çünkü sorunlarımızın çözümünün akademisyenin entelektüel merakını zora ve rızaya dayalı olarak baskı altına almaya kalkışan her tahakküm ilişkisinin yok edilmesi ile olanaklı olduğuna inanmaktayız. Üçüncü bin yılda devlet, din ve sermayeden daha güçlü bir baskı aracı yoksa, üniversiteleri özgürleştirmenin yolu sayın Özcan’ın yaklaşımının tam aksine devletten, dinden ve sermayeden uzakta bir kamusal güvence ortamı yaratmaktan geçmiyor mu?

REFERANS:

1) Yüksek Öğretim Kurulu, Türkiye’nin Yükseköğrenim Stratejisi, 2007.

2) A case of market failure. Lancet. 2000; 355: 1657.

3) Angell M. Is academic medicine for sale? N Engl J Med. 2000; 342: 1516-8.

Son Yazılar

antalya cagdas

2024-2026 Adaylarımız

Antalya Tabip Odası 2024-2026 dönemi için aday listemiz ve adaylarımızın kısa özgeçmişleri YÖNETİM KURULU  ADAYLARIMIZ

Paylaş:

Bize Ulaşın