Sağlıkta reform diye sunulan programın ve bu nedenle halka dayatılan değişimin üç temel dayanak noktası var.
Bunlardan biri para…
Diğeri para…
Ve en sonuncusu da yine paradır…
Hükümetin yıllardır reform diye sunduğu “Sağlıkta Dönüşüm Programı” nı açın okuyun, bütün o cilalı lafları geçin, satır aralarına, satır üstlerine ve altlarına bakın.
Parayı göreceksiniz…
Para, para, para…
Uygulanmak istenen sistemin özünde ve vazgeçilmez tek değer olarak para yerleştirilmiştir oraya.
Aile Hekimliği Sisteminde çok bariz bir şekilde görebilirisiniz bunu.
Aile hekiminin verdiği neredeyse bütün hizmetler para ile değerlendirilir.
Hasta sayısı, takip ettiği gebe ve bebek sayısı, önlük giyip giymediği, muayene odasının ısısı, her şey bir puan kesintisini dolayısıyla da parasal bir değeri ifade eder.
İkinci basamak için hazırlanan sistemi, yani “Kamu Hastane Birlikleri Pilot Yasa Tasarısı”nı okuyun.
En başta parayı görürsünüz.
Tasarı hastaneleri kazandıkları para oranına göre; A, B,C, D ve E diye sınıflandırıyor…
Yeterince para kazanamayan hastaneler Sağlık Bakanlığına devrediliyor.
Karlılığı artan hastane C, B ya da A sınıfı oluyor.
Her ilde bu hastaneleri yönetecek birlik yönetim kurulları oluşturuyorlar.
Yönetim kurullarında; bir İşletmeci, bir iktisatçı, bir maliyeci, bir avukat, bir doktor ve birde tüccar var…
Hâlihazırda da hastaneler, getirilmesi düşünülen sisteme uyumlu çalıştırılıyor.
Tam bir işletme mantığı güdülüyor.
Adeta parça başı iş üzerinden para ödeniyor.
Yapılan işin niteliği değil niceliğine bakılıyor.
Kaç ameliyat yaptıysan o kadar ek ödemen artıyor.
Hele o işi mesai sonrası yaparsan daha fazla ücret deniyor.
Bir yanda hekimleri paragöz, bıçak parası isteyen kişiler olarak lanse eden bir propaganda yürütülüyor ama içte hekimlere daha çok kazanmanın yolları gösteriliyor.
Sağlık Bakanı her fırsatta “Muayeneleri kapatacağım.” diyor, ancak birinci basamağı tümden aile hekimliği adı altında ”aile hekimliği muayenelerine” teslim ediyor.
Bıçak parasını kaldıracağım derken, performansa dayalı ücret sistemi ile hekimlere yaptığı girişim başına puan, dolayısıyla da ücret veriyor.
Sonra bir hekim mesai bitimine kadar beklettiği sekiz hastayı tam kırk beş dakika da katarakt ameliyatı yapıyor.
Ve sekizi de kör oluyor hastaların…
Münferit bir olay mı?
Hiç sanmam…
İzmir’de yaşanan bu olay sistemin kör noktalarını haykırıyor yüzümüze.
Yaşamın içerisinde boy veren ve adeta özenle büyütülen kaktüsler gibi büyüyor bu kör noktalar ve büyüdükçe de gözlerimizi kör ediyor.
Yaşam boşluk affetmez.
Affetmiyor.
Sağlık deyince; ticaret, kar, hırs, kampanya, performans diyenlerin zararını toplum, körlük olarak üstleniyor.
Beş yıl önce bir özel hastane, bir annenin karnından ölü olarak çıkardığı yedi cenini hastanenin ismi yazılı bir bezin üzerinde basına teşhir ettiğinde görmeliydik bu kör noktaları…
2009 yılı Temmuz ayında sadece aile hekimliği olan 33 ilde başlatılan, 18–45 yaş arası kadınlara yönelik kızamıkçık aşı kampanyası sonucu kürtaj olmak zorunda kalan kadınlar anlatmalıydı bize durumun vahametini…
Bir buçuk ay önce Afyonda bir özel hastane gezici bir göz tarama ekibi kurarak köyleri gezip de katarakt ameliyatı kampanyası başlattığını söyleyerek yedi köylüyü kör ettiğinde dur demeliydik bu rezilliğe…
Diyemedik.
Paranın gözü kör olsun… diyoruz, ama para hırsı gözleri kör ediyor…
Geçen hafta İzmir’de bir göğüs hastanesinde, bir kamu hastanesinde kendine göz doktoru diploması verilmiş körleşmiş bir hekim, sekiz hastayı 45 dakikada katarakt ameliyatı yaparak bir rekora imza attı.
ÖSS sınavında çıkan bir iş, güç enerji problemini okur gibi okuduk gazete haberini…
Bir doktor sekiz hastayı 45 dakikada ameliyat ederse, 28 hastayı kaç dakikada kör eder?
Ancak yapılan iş gerçekti sekiz hastanın sekizi de kör oldu.
Sekizde sekiz körlük…
Tüm bu yaşananlar sağlıkta yaşanan zihniyet devrimi(!)nin sonucudur.
Sağlıkta yaşanan zihniyet devriminin adı ise; “Sağlıkta ticarettir.”
Daha çok özel hastanelerde yaşanan bu tür vakalar artık kamu hastanelerinde görülmeye başlanmıştır, arkası gelecektir.
Çünkü artık hastaneler birer işletme olarak görülmekte ve sağlık çalışanları, başta doktorlar olmak üzere, performansa dayalı ücret almaktadırlar.
Sağlık bakanlığı kırk beş dakikada sekiz katarakt ameliyatı yapan doktora sekiz ameliyattan elde edilecek puanı vermektedir.
Hele bu ameliyatları mesai sonrası yapıyorsa daha çok performans dolayısıyla da daha çok ücrete layık görmektedir rekortmen hekimi…
Sağlık Bakanlığı yapılan tedavinin kalitesi ile ilgilenmemektedir
Sağlık Bakanlığı, sayıya bakmakta, yapılan girişimleri saymaktadır.
İşin özü budur.
Bu bakış açısının sonucu etik değerleri ayaklar altına alınmış bir tıbbi yaklaşımdır. İşte bu yaklaşım yedi cansız cenini bir tepside reklâm malzemesi yapabiliyor.
Bu bakış açısının sonucu “Hastalık yoktur hasta vardır. Önce Zarar Verme.” gibi temel ilkelerin göz ardı edilebilmesidir. İşte bu yaklaşım onlarca kadını kürtaj olmak zorunda bırakabiliyor.
Bu bakış açısının sonucu özel hastaneler kampanyalar düzenleyebiliyor. İşte bu yaklaşım kamu hastanelerinde çalışan kimi doktorların, kırk beş dakikaya sekiz ameliyat sığdırabilmesine imkan tanıyor.
Kısacası bu bakış açısı, öldürüyor, zarar veriyor ve kör ediyor.
Sağlıcakla…
www.sendika.org tan alınmıştır