Sağlıkta Dönüşüm-Metehan Akbulut

Antalya Çağdaş Hekimler > Sağlıkta Dönüşüm-Metehan Akbulut

Sağlıkta Dönüşüm Programı, kapitalizmin arsızlığını ve bir

insanın sağlık hakkını onun sahip olduğu paranın miktarına göre belirleyeceğini sayısız örneklerle kanıtladı.

 

“Bugün çok daha net görülüyor ki Sağlıkta Dönüşüm Programı ile yaratılan, sadece maddi ortamın ve fiziksel koşulların bozulması değildir. İnsani ortam bozulmuştur. Sağlık hizmeti verilmesinin koşulları yitirilmeye başlanmıştır.”

Türkiye, 2003 yılından bu yana yeni bir sağlık sistemini yaşıyor. Yaşanan bu yeni sistemin adı, Sağlıkta Dönüşüm Programı. Sendikanız SES açısından  program ne ifade ediyor.

Sendika olarak başından beri dönüşüm programının bütününe cepheden karşı çıktık. Toplumun en temel ihtiyacı olan ve bütün insanların koşulsuz ve eşit olarak yararlanması gereken sağlık ve sosyal güvenlik hizmetleri, ne yazık ki tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de ticari bir meta haline getiriliyor. Dünya Bankası ve IMF’nin hazırladığı ve AKP Hükümetinin koşulsuz uyguladığı “Sağlıkta Dönüşüm Programı” halkın sağlıklı yaşam hakkını bir “hak” olmaktan çıkartıyor. Çalışanları köleleştiriyor. Bugün çok daha net görülüyor ki Sağlıkta Dönüşüm Programı ile yaratılan, sadece maddi ortamın ve fiziksel koşulların bozulması değildir. İnsani ortam bozulmuştur. Sağlık hizmeti verilmesinin koşulları yitilrilmeye başlanmıştır.

“Sağlıkta Dönüşüm Programı” hangi gerekçelerle gündeme geldi?

Program öncesi sağlık finansmanı ve hizmet sunumu yapısı Emekli Sandığı, SSK, Bağ Kur, Yeşil Kart vb. parçalıydı. Halkın önemli bir bölümünün, sağlık güvencesi yoktu. Sağlık hizmetlerine erişimde eşitsizlikler söz konusuydu. Sevk sistemi çalışmıyordu, sağlık ölçütleri kötüydü …Bunları  daha da uzatmak mümkün. 1935’ler de zamanın Sayın Sağlık Bakanı Refik Saydam’ın “sağlık sistemimiz  A’dan Z’ye bozuktur” dediği gibi bu program öncesi  yarı ticari olan sağlık sisteminde reform değil, devrim gerekliği olduğunu biz söylüyorduk. Bunun mücadelesini biz yürütüyorduk. AKP’nin sağlıkta başarılı olduğunu değil ama bu değişim talebini  sermaye lehine başarılı bir şekilde kullandığını söyleyebiliriz. AKP sürekli olarak yarı-kamusal sağlık hizmetlerinin bugüne kadar eksik-yetersiz kalan, işlemeyen yanlarını suçladı. Böylece uygulamaya çalıştığı programa meşruluk aradı, hatta yarattı diyebiliriz. Bugün için bu geçiş dönemi politikalarının, kısa hedefleri içinde yer alan halkın sağlık hizmetlerine ulaşımının kolaylaştırılması geniş halk kesimlerinde hala memnuniyetle karşılanıyor. Örneğin, aile hekimi hastayı ücretsiz muayene ederken yeşil kartlılar ayaktan tedavide herhangi bir ücret ödemeksizin ilaç alabiliyorlar. SSK’lılar ilaçlarını alabilmek için kuyruklarda beklemek zorunda kalmıyorlar. Hastanelerde eskisi kadar ileri tarihlere randevu verilmiyor. Emekli Sandığı’nın yanı sıra artık SSK ve Bağ-Kur’lular özel hastanelerde muayene ve tedavi olabiliyorlar. 112 Acil Sağlık Hizmetlerinde çok ciddi bir gelişme sağlandı.

“Bilinmelidir ki,  hastanelerin yarı-kamusallıktan tam olarak sağlık işletmelerine dönüştürülmesi ve Genel Sağlık Sigortasının uygulanmaya başlanılmasıyla birlikte yaşanacak mağduriyetler toplumsal çığlığa dönüşecektir.  Kısacası, sonuçları henüz tam olarak hissedilemeyen “kısmi iyilik hali!” uzun sürmeyecektir. Zamanla eski kazanımlar tamamen ortadan kaldırılarak, yeni sağlık sistemi gözle görünür bir hale getirilecektir.

Bunlar güzel gelişmeler değil mi?

Bu kısmi bir iyilik hali! Kısa erimde geniş toplum kesimlerinde memnuniyet yaratan bu ara dönemden sonra da herkesin parası kadar sağlık hizmeti satın alan bir müşteri konumuna düşürüleceği, sağlık hakkını kaybedeceği ve sağlıkta toplumsal adaletsizliklerin daha da yoğun olarak yaşanacağı bir evreye girdik. Şu anda yapılan uygulamalar bütün sonuçları ile görünür durumda değildir. Daha çok eski ile yeninin birarada olduğu, durumun tam anlaşılamadığı bir geçiş dönemi yaşanmaktadır. Ama aynı zamanda, sağlıkta tasarruf adı altında, artık bazı ilaçlar sosyal güvenlik kuruluşları tarafından ödenmiyor. İlaç alırken ödediğimiz katkı payı arttırılıyor. Özel hastanelerde ek para alımları yaygınlaşıyor ve artıyor. Hastane borcu nedeniyle anne ve babalar cezaevlerine konuyorlar. Yoksul sayısının ve yoksunluğun daha da arttığı bir ortamda, siyasi çıkarlar doğrultusunda verilen Yeşil Kartlar ve suistimaller örnek gösterilerek ihtiyaç sahiplerinin Yeşil Kartları da iptal ediliyor. Hepsinden önemlisi sağlık harcamaları 10 milyar dolardan 40 milyar dolara çıkmasına rağmen sağlık ölçütlerinde bir değişiklik yok. Ortalama yaşam süresi halen düşük ve bebek ölüm oranı da yüksek.  Ayrıca gereksiz ilaç tüketimi  de artmıştır.

Sağlıkta yaşanan mağduriyetler ise artık gazetelerin günlük sıradan haberleri haline gelmiştir. Bilinmelidir ki,  hastanelerin yarı-kamusallıktan tam olarak sağlık işletmelerine dönüştürülmesi ve Genel Sağlık Sigortasının uygulanmaya başlanılmasıyla birlikte yaşanacak mağduriyetler toplumsal çığlığa dönüşecektir.  Kısacası, sonuçları henüz tam olarak hissedilemeyen “kısmi iyilik hali!” uzun sürmeyecektir. Zamanla eski kazanımlar tamamen ortadan kaldırılarak, yeni sağlık sistemi gözle görünür bir hale getirilecektir. AKP ‘Sağlıkta eşitsizlikleri gidereceğim, sağlık hizmetlerine ulaşımı kolaylaştıracağım, herkesi genel sağlık sigortası sosyal güvenlik kapsamına alacağım, kimseye bir yük getirmeyeceğim.’’ demişti. Hepsinin bir kandırmaca olduğu artık bir bir ortaya çıkıyor. Programın cilası dökülmeye başladı. Her geçen gün vatandaşın  ve çalışanların çilesi ve cebinden çıkan parası artmaktadır. AKP’nin öve öve bitiremediği program artık herkesi mağdur etmektedir. Gün geçmiyor ki ölümler, sakat kalmalar, evlere gönderilen hacizlerle karşılaşmayalım. Artık sağlık hizmeti almak için -dört kalemde (Vergiler, GSS primi, katılım payı ve ilave ücret)- daha çok para ödüyoruz. Üstelik hizmetin kalitesi yükseleceğine düşüyor. Maksat ‘ticaret’ olunca kötü uygulamalar artıyor, az maliyetle çok işlem ve çok kar etme yolları bulunuyor.

Somut verileriniz var mı?

Sayısız veri sunabilirim. Afyonkarahisar’da katararkt ameliyatı sonucu yedi yurttaşımızın kör edilmesi,  Samsun’un Tekkeköy İlçesi’nde 2.5 aylık bebeğin açlıktan ölmesi, Bursa’da hastane yangını sonucu sekiz yurttaşımızın ölmesi, her gün sağlıkçılara ölümlerle sonuçlanan saldırılar, ambulans kazaları sonucu yaşanan sağlıkçı ölümleri somut değil mi?

Programın AKP’nin olmadığı yönünde eleştirileriniz var.

Bu bir gerçeklik. Öncelikle şunu belirteyim ki bu proje AKP’nin projesi değil. Dünya Bankası’nın sağlıkla ilgili 2002 Türkiye raporunun kelime kelime aynısı. Hatta kötü bir Türkçe çevirisi. Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ, “Bugüne kadar Bakanlığımız bünyesinde ulusal ve uluslararası katılımla yapılmış çok sayıda çalışma ve proje ortaya konmuş ve bu projeler “reform” olarak adlandırılmıştır. Farklı adlarla da olsa, bu kurumun aynı amaca hizmet eden çok sayıda projeye ev sahipliği yaptığını biliyoruz. Bugün bir reformdan söz etmeyişimiz, tamamen yeni bir görüş ortaya koymadığımızın bilincinde olduğumuz içindir” yaklaşımı ile uygulanan programın aslında bir yenilik içermediğini kabul etmiştir. Gerçekten de son kırk yılda sağlık ve sosyal güvenlik alanında yaşanan sorunlar için siyasi iktidarlar tarafından hep aynı reçeteler gündeme getirilmiştir. Hatta bugün bir “devrim” olarak sunulan Genel Sağlık Sigortası reformunun 1967 yılında TBMM gündemine geldiği ve Meclis tarafından reddedildiği bizzat Sağlık Bakanlığı tarafından da belirtilmektedir Hatırlayalım Her stand by anlaşması gözden geçirmelerinde  IMF  heyeti ‘GSS’yi çıkardınız mı’ diye soruyordu.

Yani programı AKP değil uluslararası sermaye hazırladı diyorsunuz.

Biraz önce ifade ettiğim gibi,  bunu AKP’de kabul ediyor. Bir dönemdir, kapitalist küreselleşme sürecinin gerekleri doğrultusunda, devlet ve toplum yeniden yapılandırılıyor. Bu süreçte siyaset de uluslararası sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda yasal düzenlemeler yapmaya yönelik teknikerlikten ibaret bir hale getirilmiştir. Türkiye’de son otuz yıldır iktidara gelen tüm partiler bu yeniden yapılandırmada üzerlerine düşeni yerine getirdiler. AKP’de sekiz yıllık uygulamasında neo-liberal dönüşüm programının kararlı bir uygulayıcısı oldu.

Neo-liberal politikalar, devletin küçültülmesi adı altında sosyal devleti ortadan kaldıran, kamusal alanı sermayeye açan bir müdahaleyi içeriyor. AKP hükümeti bu dönemde uyguladığı özelleştirme politikaları ile eğitim ve sağlık başta olmak üzere kamusal alanın ticarileştirilmesine yönelik birçok adım attı. Dünya Ticaret Örgütü ile daha önceden imzalanan Hizmet Ticareti Genel Anlaşması’nın, (GATS) IMF ve Dünya Bankası’nın bizzat hazırlayıp yürüttüğü ‘Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın gereklerinin yerine getirilmesi vb.

Program tamamlanınca halkı ve çalışanları ne bekliyor?

Bu program tamamlandığında sağlık kuruluşları yani hastaneler, sağlık ocakları pardon aile sağlığı merkezleri, sağlık işletmelerine; hastalar da müşteriye dönüşecek. Böylece sağlık bütün yurttaşlar için bir hak olmaktan çıkartılarak, ayrıcalık haline gelecek.

Çalışanların sorununu sanıyorum en sade biçimiyle son aylardaki eylemlerimizde söylediğimiz “Sağlıkçı ne demek. Sağlıkçı ne demek. Performansa göre çalışan köle mi demek” dizeleri tarifliyor. Bugüne kadar kazandığımız hemen tüm ekonomik ve özlük haklarımız elimizden bir bir alınıyor. İş barışı bozuldu, ekip çalışması kayboldu. Artık bir iş tanımımız yok. İş güvencemiz tamamen ortadan kaldırılmak isteniyor. Sözleşme ile iş güvencesinin yitirilmesi, işsizlik, fazla çalışma, ikinci işte çalışma, erken emeklilik, emeklilik sonrası tekrar çalışma, beyin/işgücü göçü, diğer meslektaşlarla rekabetin yarattığı baskı, işe girmek/kaybetmemek için çalışanlar arasında başlayan yarışın yarattığı düşük ücretler ile sosyal haklar, hastalıkta (dahi) çalışmaya devam etme ve tüm bu etmenlerin sonucunda artan iş stresi ve işyeri şiddeti bu yıkım programının sağlık emekçileri açısından yarattığı sonuçların bazıları.

Uzun süredir çok ciddi bir mücadele yürütüyorsunuz.

Ülkemiz sağlık ortamı neo-liberal dönüşüm programıyla tam anlamıyla bir altüst oluş yaşıyor. 45 yıllık kamusal/yarı kamusal sağlık sistemi hızla piyasalaştırılıyor. Sağlığın tamamen ticarileştirilmesi diye adlandırdığımız bu politikalara karşı bir dizi mücadelede yürüttük. Mücadelenin ana halkasını ise halkın sağlık hakkı ve bu hakkın da ancak kamusal vasfa sahip sağlık personeli eliyle yürütülmesi oluşturuyor. Yürütülen onca mücadeleye rağmen dönüşüm programını   tümüyle durdurduğumuzu söyleyebilmek mümkün değil. Ancak zora soktuğunu, hızla uygulanmasının engellediğini ve bu programın nelere yol açacağına ilişkin kamuoyunun önemli ölçüde bilgilendirildiğini söylemek mümkündür. Üstelik bu mücadele her açıdan çok önemli deneyimlerde kazandırarak halen sürüyor.

Mücadelenizin tam anlamıyla neden başarılı olamadı. Biraz daha açabilirmisiniz?

Biraz önce de ifade etmeye çalıştım;Bizlerin bu politikaların uzun erimde yol açacağı olumsuzlukları bu günden fark etmemiz ve geniş toplum kesimlerini uyarmamız onlarda bir farkındalık oluşturmada henüz istenen düzeye ulaşmadı, asıl faktör bu. Bizim bildiğimiz gerçekler, henüz geniş toplum kesimlerinin gerçekleri haline gelebilmiş değildir. Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın kısa erimdeki (geçiş dönemindeki) halkın sağlık hizmetlerine ulaşımını kolaylaştırıcı politikaların sonuçları ile ileride yaşanacak olumsuz gelişmeler arasında bir sıkışmışlığı yaşıyoruz. Mücadelede yaşanan sıkıntı tam da burada ortaya çıkıyor.

Başta SES ve TTB bu güne kadar birlikte çok önemli çalışmalar yürütse de bütün birikimlerinin ortaklaştırılması henüz sağlanamadı. Yine alanlarda yürütülen mücadele doğası gereği kendi sınırlarına dayanmış ve ileriye taşınamamaktadır. Sağlıkta uygulamaya konan neo-liberal ideoloji ve politikalara karşı politik düzlemde karşı ideoloji ve politikalar geliştirilememesinin sıkıntısı da yaşanmaktadır. Kuşkusuz örgütsel birikimlerin, mücadele tarzının, çalışma anlayışının kaynaştırılması sağlanabilirse ve siyasetle bağı doğru kurulabilirse mücadele daha bütünsel ve birleşik yürütülebilecektir.

“Sağlıkta Dönüşüm Programı, kapitalizmin arsızlığını ve bir insanın sağlık hakkını onun sahip olduğu paranın miktarına göre belirleyeceğini sayısız örneklerle kanıtladı.”

Son olarak neler söylemek istersiniz?

Aslında söylenecek çok şey var. Sağlıkta Dönüşüm Programı, kapitalizmin arsızlığını ve bir insanın sağlık hakkını onun sahip olduğu paranın miktarına göre belirleyeceğini sayısız örneklerle kanıtladı.

Sağlık ve sosyal hizmet emekçileri olarak geçmişten bugüne, sağlığın esas olarak bir kamu hizmeti şeklinde tasarlanması ve yürütülmesi gerektiğini savunuyoruz. Halkın eşit, ücretsiz ve ulaşılabilir sağlık hizmeti alması, bu savunumuzun önemli bir parçası. Hedefimiz, sağlık birimlerine çeşitli yakınmalarla gelen yurttaşların “müşteri” değil “hasta” bireylere koruyucu tedavi edici ve esenlendirici sağlık hizmetleri sunan birimlerin ise “işletme” değil “kamu sağlık birimi” olarak tanımlandığı, tüm sağlık birimlerinde “önce para kazan” yerine, “önce zarar verme” ilkesinin geçerli olduğu bir sağlık örgütlenmesidir.

 

Bu felaketi durdurmak için sağlık hizmetini sunanlarla sağlık hizmetini alan yurttaşların mücadelede yan yana gelmesi ve birleşik bir mücadele yürütmesi gerekiyor. Gün, parası olmayanın sağlığını ve yaşam hakkını, bizlerin iş güvencesini ortadan kaldıran neo-liberal düzenlemelere karşı çıkma günüdür. Gün birleşik mücadele günüdür. Mücadelemizin başarıya ulaşması için: asistan hekimlerin mücadelesini, taşeron işçilerin mücadelesi ile, öğretim üyelerimizin mücadelesini aile hekimlerinin mücadelesi ile, hemşirelerimizin mücadelesini tıp öğrencilerimizin mücadelesi ile, HES‘lere karşı mücadele verenlerin sesini, Bergama köylüsünün sesi ile, onların sesini Akkuyu‘da, direnenlerin sesi ile,  onların sesini kadınların, gençlerin, işsizlerin, güvencesizlerin, ezilenlerin sesi ile,  onların sesini parasız sağlık, parasız eğitim, diyenlerin sesi ile, ama tüm bu SESlerin hepsini de  “İnsanca Yaşam İnsanca Düzen” mücadelesi yürütenlerin SESi ile birleştirmek zorundayız. Teşekkür ediyor, yayın hayatınızda başarılar diliyorum.

***Bu röportajın kısaltılmış hali Akdeniz Son Nokta Dergisi’nin 22-28 Haziran 2011 tarihli 7. Sayısında yayınlanmıştır.

Son Yazılar

antalya cagdas

2024-2026 Adaylarımız

Antalya Tabip Odası 2024-2026 dönemi için aday listemiz ve adaylarımızın kısa özgeçmişleri YÖNETİM KURULU  ADAYLARIMIZ

Paylaş:

Bize Ulaşın