2010 yılında sağlık-Osman Elbek

Antalya Çağdaş Hekimler > 2010 yılında sağlık-Osman Elbek

Sağlıkta Dönüşüm Programı, kapitalizmin arsızlığını ve bir insanın sağlık hakkını onun sahip olduğu paranın miktarına göre belirleyeceğini kanıtlıyor

Türkiye’de Sağlıkta Dönüşüm Programı olarak tanımlanan reform süreci, bir yandan hizmet sunumu ile finansmanı ayrıştırarak devletin hizmet sunumundan çekilmesini, diğer yandan da hizmet satın alma, hastanelerin verimli işletmelere dönüştürülmesi ve özel sektör yatırımlarının teşvik edilmesi gibi politikalarla sağlık alanını tümüyle piyasa aktörlerinin rekabetine açmayı hedefliyor. Ancak sağlık alanında örgütlü olan sendikalar ve meslek örgütlerinin açıklamalarının aksine Türkiye’de sürdürülen bu reform programının halk açısından anlamı yüzde 80’lere ulaşan memnuniyet, Sağlık Bakanlığı’nın icraatlarına ve AKP iktidarına duyulan güven ve bu güvenin bir sonucu olarak yoksullardan AKP iktidarına yönelen seçmen oylarıdır. Öte yandan kanaatimizce Türkiye halkının programa sunduğu destek, oldukça anlaşılır temellere dayanıyor. Çünkü Türkiye’de yürürlükte bulunan sağlık ve sosyal güvenlik modeli, feodal ve pederşahi idi. İşte bu pederşahi modelin liberalize edilmesi, reform sürecinin başında hastaların sağlığa ulaşımını kolaylaştırdı ve sosyal güvenliğin kapsayıcılığını arttırdı.

Bilindiği üzere Türkiye’nin mevcut “refah modeli”, sosyal güvence hakkını tüm yurttaşlar için evrensel bir hak olarak tanımlamıyordu. Bu topraklarda var olan sosyal güvence, istihdam şartına bağlandığı için erkek egemendi. Dahası evlenmemiş ya da boşanmış kadınlara sosyal güvence hakkını onların babaları üzerinden tanıyordu. Daha da kötüsü, kendi yurttaşları arasında Türk Silahlı Kuvvetleri, Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur, Yeşil Kart gibi farklı sosyal güvenlik kurumları yaratarak, onların arasında hiyerarşik bir tahakküm kurmuştu. Öte yandan sağlık alanında Türkiye’de yapılan toplam ödemelerin yüzde 38’inin enformel ödemeler olduğu ve kamu sağlık kurumlarında yoksulların zenginlere, yaşlıların gençlere ve işsizlerin de çalışanlara göre daha fazla ödeme yaptığı biliniyordu. Böylesi bir sistemde yurttaşların tümüne asgari de olsa bir güvence tanımlamayı hedefleyen, sadece Emekli Sandığı güvencesine sahip insanlara değil herkese özel hastanelerin kapısını açan, SSK ilaç kuyruklarını yok ederek hastanın ilaca ulaşımı kolaylaştıran, Yeşil Kartlı hastaların ayaktan ilaç harcamalarını devlet güvencesine alan bir reform programının yoksullar tarafından desteklenmesine neden şaşıralım ki?

Ancak Marx, Felsefenin Sefaleti’nde insanın her bir parçasının ve onun tüm moral değerlerinin pazarlığa tabi bir zamanın olabileceğini söyler. Ona göre bu öyle bir zamandır ki, o güne kadar el değiştiren ancak ticaret konusu olmayan her şey, o zamanda artık ticarete konu olur. Kanaatimizce son birkaç ayda yaşadıklarımız ve 2010 yılı başında etkisini daha iyi hissedeceğimiz sağlık ortamı, tam da böylesi bir kokuşma dönemine girdiğimizi gösteriyor. Çünkü AKP hükümeti, Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası’nın direktifleri uyarınca artan sağlık harcamalarını kontrol altına alabilmek için birkaç ay önce sağlıkta katkı payı uygulamasını hayata geçirdi. Bu nedenledir ki, bugün itibarıyla her bir hasta hangi nedenle olursa olsun, her başvuruda sağlık ocağı veya aile hekimine 2 TL, özel hastaneye 15 TL ek para ödüyor. Ancak hastanın cebine uzanan bu uygulama ile yetinmeyen AKP hükümeti, 2010 yılı Ocak ayından itibaren özel hastanelerin ve üniversitelerin, herhangi bir sağlık hizmeti almak için kendilerine başvuran hastalardan Sosyal Güvenlik Kurumu’nun talep ettikleri hizmet için belirlediği fiyatın yüzde 70’ini ek para isteyebileceğini hükme bağladı. Ancak siyasi iktidar, hastanelerin kendilerine başvuran “müşteri”lerden talep edecekleri bu ek ödemeyi, hastanenin “kalite”sine göre belirleneceğini belirtti. Çünkü neoliberal ideolojiye iman eden AKP hükümetine göre, bir hastane ne kadar kaliteli ise kendisine başvuran hastadan o düzeyde ek para talep etme hakkına sahipti. Kuşkusuz bu durum 2010 Ocak ayından sonra kişinin cebinden ödeyebileceği ek para miktarına göre “kaliteli” sağlık hizmetine ulaşacağı bir “sağlık” ortamını var edecek. Örneğin muayene için cebinden 15 TL ek para verebilen ve üstüne hastane faturasının yüzde 70’ini ek para olarak da ödeyebilen hastalar A tipi beş yıldızlı otelleri aratmayan “kaliteli” özel hastanelerde ameliyat olabileceklerdir. Öte yandan dünya deneyimleri tıpkı sağlık gibi sosyal güvenlik hakkının da kasko sigortaları gibi cepten ödenebilecek ek paraya göre sınırlandırılacağını gösteriyor.

Özetle Sağlıkta Dönüşüm Programı, Marx’ın yıllar önce belirttiği gibi, kapitalizmin arsızlığını, her değeri ticaretin konusu edebileceğini ve bir insanın sağlık hakkını onun sahip olduğu paranın miktarına göre belirleyeceğini kanıtlıyor. Kuşkusuz bu dönüşüm bizim açımızdan genel bir kokuşmadır. Hal böyleyse bu topraklarda yapılacak gerçekçi bir mücadele asıl şimdi başlıyor. Dünün feodal ve pederşahi yapısının ayaklarına tutunmadan, aksine insanı insan yapan tüm değerleri bir değişim değerine indirgeyen ve özgürlükler dünyasını sadece “ticaret özgürlüğü” olarak anlayan kapitalizmin ötesine geçebilmeyi tahayyül edebilen bir sol yapılanma, bu ülkenin gelecekteki soluğu olacaktır.

OSMAN ELBEK:Adnan Menderes Üni., Tıp Fakültesi, öğretim üyesi

Son Yazılar

antalya cagdas

2024-2026 Adaylarımız

Antalya Tabip Odası 2024-2026 dönemi için aday listemiz ve adaylarımızın kısa özgeçmişleri YÖNETİM KURULU  ADAYLARIMIZ

Paylaş:

Bize Ulaşın