Kimlik bizlerin hayatın içinde tecrübeler, öğrenmeler, seçimlerle kazandığımız parçamız. Bizlerin kimliğinin çok parçalı yönleri arasında ‘Hekimlik‘ önemli yer tutar. Bu kimlik her gün hasta-çalışılan yer-biz tarafından tekrar tekrar üretilir. Hekimlik dediğimizde buna binlerce yıldır üretilen etik değerler, sağlık hakkı, hasta-hekim arasındaki doğal ilişkinin akışkanlığı, diğer sağlık çalışanları ile kurduğumuz iletişim-ilişkiyi kapsar
Sağlıkta dönüşümle birlikte sahada hasta-hekim, hekim-hekim dışı sağlık personeli arasındaki naif ilişki daha da bozuldu. Hasta artık hekim için performansına yansıyacak puan olarak sosyal-psikolojik -fiziksel iyilik hali sorgulanmayan bir ‘müşteri ‘konumuna geldi. Sistemin devamı için daha kısa sürede hasta bakmak (girdi -çıktı 5 dak ), daha sık tetkik istemek, hastanın iyilik halinin hekimde duygusal doyum sağlayamayacak yabancılaşma durumu ilişkinin doğallığını bozdu. Bunda hekime yansıyan hasta yönelik mesleki reflekslerinin azalması, sürekli malpraktis-ceza korkusuyla defansif tıbba yönelmesi, her hastayı şiddet kaynağı olarak görüp işyerinde sürekli tedirgin-doyumsuz çalışma sürecidir. Bunun hekimde yaratığı fiziksel ve psikolojik sorunları her gün yaşadığımız yerlerde gözlemlemek mümkün.
Eskiden hekimliğin kendi içinde binlerce yıldır getirdiği riskli olana müdahalenin sağladığı saygınlık, kendi meslektaşları arasında bile ‘sana mı kaldı’ söylemi ile olumsuz geri bildirim olarak yansımaktadır. Beyin cerrahi, göğüs cerrahisi gibi tamamen idealist bir şekilde yapılacak riskli branşlar giderek hekimlerin tercih etmediği alanlara dönüşmüştür. Hekimin bilgisinin sağladığı sağlık ekibi içindeki doğal lider rolü; giderek rakipleşen, otoritesi sorgulanan, yaptığı her şey performansa yönelik olduğu şeklinde negatif yorumlara yol açmıştır. Tüm bunlardan kaynaklı pozisyonu sorgulanan duruma gelmiştir.
Emeği giderek ucuzlaştırılan ve değersizleşen pek çok hekim binlerce yıldır saygı duyulan konumunu bırakarak daha para-medikal,estetik yada geleneksel yöntemlere yönelmeyi tercih eder hale gelmiştir.
Sosyal medya/iktidar/sağlık yöneticilerinin dilinde,184 sabimler-Cimerler ile her gün nerdeyse bir sürek avının parçalanacak nesnesine dönüşen kimlik giderek kırılganlaşıp/benimsenmeyen bir tanımlamaya dönmüştür. Eskiden gurur duyulan kimlik, fısıltıyla söylenen bir söze dönüşmüştür.
İşçileşen, yoksullaşan (ciddi bir hekim kitlesi bırakın çocuğunu koleje göndermeyi ay sonu genel harcamalarına bile yetişememektedir), ekstra işlere yönelen hekimler aynı zamanda kamudan kaçarak yurtdışına /özelerde başka sorunlarla muhatap olmaktadır.
Elbette tüm bunlar sağlığı neoliberal politikalarla 1980’den beri kurgulayan Dünya Bankası -IMF uygulamalarını, militanca 20 yıldır ülkemizde uygulayan Akp iktidarının sağlıkta dönüşüm politikalarının sonucudur. Sağlık artık meta, hekim emeği ucuz işgücü, sağlık kuruluşları ise verimlilik-işletme arasında doğal sağlık hakkını ortadan kaldıran devasa fabrikalardır. Bu kimliğin krizi politik ise karşı cepheden verilecek cevapta bunları yeni anlamlar verecek sağlık hakkı, emeğin değeri, doğal haklar ve bilimin insanlık yararına kullanılmasını savunan politikalar olacaktır. Bütün bunlarda TTB’nin 40 yılla yakın savunduğu ilkelerdir.