Sağlıkta Yaşananlar, Hekim Örgütümüz ve Biz-Hafize Öztürk Türkmen

Antalya Çağdaş Hekimler > Sağlıkta Yaşananlar, Hekim Örgütümüz ve Biz-Hafize Öztürk Türkmen

Günümüz sağlık ortamı:

2000’li yıllar Türkiye’si, siyaset, hukuk, ekonomi, sağlık, eğitim gibi toplumsal yaşamın temel belirleyici alanlarında kökten değişimlerin/dönüşümlerin yaşandığı bir coğrafyayı gözler önüne sermektedir. Ulusal/uluslar arası tekellerin çıkarları doğrultusunda İMF, Dünya Bankası gibi aktörler aracılığıyla yürütülen bu neoliberal dönüşüm sağlık, eğitim gibi temel insan haklarının gündelik yaşamda görünür kılındığı ortamlarda, olumsuzluklar ve bilinmezliklerin eşlik ettiği bir kaosu gündeme getirmektedir. Çokuluslu şirketlerin sağlık alanında egemenliklerini sağlamlaştırdıkları bu kaotik tablo hekimler, sağlık çalışanları ve geniş toplum kesimleri için sağlıksızlık, güvencesizlik ve geleceksizlik üretmektedir.

Başlangıcı 80’li yıllara dayanmakla birlikte 2002 yılından bu yana birbiri ardına çıkarılan yasal düzenlemelerle hız kesmeden uygulamaya konulan Sağlıkta Dönüşüm Programı, sağlık hizmet sunumuna yönelik bir proje/politika olmaktan çok, özünde sağlığın bir hak ve değer olmaktan çıkarılıp alınır satılır bir meta durumuna dönüştürülmesinin programıdır. Sağlıkta Dönüşüm Programının ana başlıklarını oluşturan Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası, Aile Hekimliği, Kamu Hastane Birlikleri ve Tam Gün Yasaları koruyucu ve tedavi edici hekimlik hizmetlerini içeren sağlık alanını tümüyle ticarileştirmek, sağlık hizmetlerini serbest piyasa dinamiklerine terk etmek, hastaları “müşteri”, hekimleri “tüccar” kılmak amacına yönelik düzenlemeler olarak karşımıza çıkmaktadır.

Söz konusu yasal düzenlemelerle kamusal olması gereken birinci basamak hizmetlerinin aile hekimliği yoluyla özelleştirilmesi, kamu hastanelerinin işletmeye dönüştürülmesi planlanmakta ve hekimler bu özelleştirilmiş kurumlarda ücret ve iş güvencesi olmadan tam gün çalışmaya zorlanmaktadır. Sağlığı korumak ve niteliğini arttırmak amacı yerine, “müşteri memnuniyetine ve maliyet hesaplarına” dayandırılan bu sistem, hekimi işsiz kalmamak için işletme adına kar etme güdüsüyle baş başa bırakmakta ya da düşük ücretle ve iş güvencesiz çalışmaya razı hale getirmektedir. Şirketleşen kamu hastanelerinin ve özel hastane zincirlerinin egemen olduğu sağlık ortamında, genel bütçeden sağlığa ayrılan payın azaltılmasına koşut olarak hekim emeğinin ucuzlatılması bir başka temel hedeftir. Hekim emeğinin karşılığının, performans adı altında, “ne kadar işlem o kadar para” mantığına dayalı, emekliliğe yansıtılmayan, ekip hizmeti anlayışının temel gereği profesyonel dayanışma, iş birliği, bilgi-deneyim paylaşımı gibi değerler yerine meslektaşlar arasında rekabeti öne çıkaran, iş barışını bozan ve yarın güvencesinden yoksun bir modelle ödenmesi mesleki değerler atmosferinde onarılması güç bozulmalara yol açmaktadır.

Koruyucu sağlık hizmetlerinin göz ardı edildiği ve değersizleştirildiği, tedavi edici hizmetlerin ise daha fazla hasta başvurusu ve daha fazla tıbbi işleme endekslendiği neoliberal sağlık sistemi, “paran kadar sağlık” paradigması çerçevesinde hastalardan daha fazla katkı payı alınmasını ve hekim iş yükünün artmasını öngörmektedir. Piyasalaşan ve ağır çalışma koşullarını öngören sağlık sisteminde zorunlu mesleki sigorta ve malpraktise ilişkin yasal düzenlemeler ise, hekimleri bekleyen bir başka tuzak olarak gündeme getirilmektedir.

Özel sağlık kurumlarında çalışan hekimler işverenin keyfiyetine bağlı koşullarda, iş ve ücret güvencesinden yoksun olarak çalışmakta, hasta istekleri ve işveren beklentileri kıskacında mesleki uygulamalarını düzenlemek zorunda kalmaktadır. Sevk zincirinin ortadan kalkması üniversite hastanelerinde nitelikli hizmet sunumunu ortadan kaldırdığı gibi mezuniyet öncesi ve uzmanlık eğitimi ile tıbbi araştırma çalışmalarını olumsuz etkilemekte; temel hedefleri tıp eğitimi, bilimsel araştırma ve hizmet üretimi olarak belirlenen tıp fakülteleri bu üç hedeften yalnızca hizmet üretimine yönlendirilmektedir. Özellikle asistanlık dönemi olmak üzere uzmanlıktan öğretim üyeliğine kadar tüm aşamalarda ağır çalışma koşulları ve angaryaya mahkum edilen hekimler, özlük hakkı kayıpları yanı sıra siyasi kadrolar da içinde olmak üzere toplumun değişik kesimlerinden yönelen sözel, ruhsal ve fiziksel şiddete maruz kalmaktadır.

Sağlıkta Dönüşüm Yasalarıyla üniversiteler, eğitim hastaneleri, aile hekimliği, özel hastane, tıp merkezi, özel poliklinik, işyeri hekimliği gibi tüm çalışma ortamlarında her tür haktan yoksun olarak baskı altında iş üretmeye zorlanan hekimleri bekleyen emeklilik dönemi ise ekonomik ve sosyal açıdan mesleki saygınlığa hiç yakışmayan bir dönemi ifade etmekte; mesleki deneyim ve birikimlerini toplumun hizmetine sunacakları erken dönemde düşük ücretle emekliliğe zorlanan hekimler hak etmedikleri bir yaşamı sürdürmek zorunda kalmaktadırlar.

Ne istiyoruz? Ne Yapmalıyız?

Sağlıktaki eşitsizliklerin giderilmesi, toplumun sağlık düzeyinin yükseltilmesi ve “iyi hekimlik değerlerinin korunması” temel hedefi çerçevesinde, Çağdaş Hekim anlayışının sürdürücüsü olan Etkin Demokratik Türk Tabipleri Birliği çizgisine bağlı Antalya Tabip Odası Demokratik Katılım Grubu sağlık alanında yaşanmakta olan bu yıkım sürecinin durdurulabileceği inancını taşımaktadır. Bu bağlamda temel isteklerimiz şöyle sıralanabilir:

·Toplumun geniş kesimlerinin eşit, ulaşılabilir, ücretsiz sağlık hizmeti alması amacına dönük politikaların oluşturulması, toplumsal kaynakların bu amaç doğrultusunda kullanılması,

·Sağlık hizmetlerinin organizasyon ve sunumunda çokuluslu tekellerin reçeteleri yerine, ülke gereksinimleri ve kaynaklarının temel alınması,

·Sağlık hizmetlerinin piyasalaştırılması yönündeki tüm girişimlerin durdurulması, kamudan özel sektöre kaynak aktarımına ve özel sektöre yönelik teşviklere son verilmesi,

·Genel bütçeden sağlığa ayrılan payın arttırılması hedefine uygun olarak işverenlerden alınan primlerin yükseltilmesi,

·Sağlık hizmetlerinin sunumunda sevk zincirine dayalı, basamaklı hizmet modeline işlerlik kazandırılması, ülke gereksinimleri göz önünde bulundurularak birinci basamak ve koruyucu hekimlik hizmetlerinin özendirilmesi,

·Özellikle son yıllarda daha fazla ihmal edilen kamu sağlık hizmetlerinin korunup geliştirilmesi, ikinci basamağı oluşturan hastanelerin gereksinimler belirlenerek personel ve teknolojik olanaklar açısından işbirliği temelinde merkezi olarak yeniden planlanması,

·Tıp fakültelerinde eğitim, bilimsel araştırma ve sağlık hizmeti dengesinin korunması, “mali özerklik” adı altında kamu üniversite hastanelerine dayatılan serbest piyasacı uygulamalara son verilmesi, çağdaş eğitim yöntemleriyle ülke gereksinimlerine uygun hekim yetiştirilmesi ve araştırmaların desteklenmesi,

·Sağlık hizmetlerinde ileri teknoloji kullanımında özenli davranılması, ülke kaynaklarının gereksiz teknoloji kullanımına harcanmaması,

·Sağlık hizmet sunumunda en önemli öğeleri oluşturan ilaç, tıbbi malzeme ve aşı konularında dışa bağımlılığın sona erdirilmesi ve üretimin özendirilmesi,

·Hekim emeğinin ücretlendirilmesinde döner sermaye, performans gibi güvencesiz ve iş barışını bozan yöntemler yerine, genel bütçeden karşılanacak ve emekliliğe yansıyacak bir modelin oluşturulması, bu süreçte meslek örgütünün yetkili kılınması,

·Sağlık hizmetlerinin topluma tanıtımında gerçekçi olmayan popülist söylemlerden uzak durulması, sistemden kaynaklanan sorunlarda hekimleri hedef gösteren ve hekimlik mesleğine güvensizlik oluşturan tutumlara son verilmesi,

·Hekimlerin mesleki özerkliğinin, ekonomik bağımsızlığının ve etik değerlerinin güvence altına alınması,

· Mesleki uygulamaların denetlenmesinde tabip odalarının yetkili kılınması

“İyi hekimlik değerleri” çerçevesinde şekillenmiş olan bu istekler, toplumun sağlık sorunlarının çözümlenmesinde, tıbbi bilgi ve uygulama olanaklarının hızla geliştiği günümüzde sağlık hakkının evrensel değerler ışığında yaşama geçirilmesinde ve hekimlik onurumuzun korunup geliştirilmesinde belirleyici öneme sahiptir. Sağlık ortamındaki yıkım politikalarını durdurabilecek tek çözümün sağlığın temel bir hak ve değer olduğu görüşünde olan hekimlerin, rekabet yerine işbirliği, dayanışma, paylaşma gibi insani değerleri ön plana alarak, mesleki birlikteliklerinin gücüne güvenerek yaratıcılıklarını ortaya koymaları olduğu açıktır.

Gün, mesleki değerlerimiz ve mesleki özerkliğimiz için el ele verme günüdür.

Gün, toplumun sağlığı ve hekim kimliğimizin korunması için hekim örgütümüzde bir araya gelme günüdür.

Gün, kamu / özel sektör ayrımı yapılmaksızın tüm sağlık kurumlarında çalışan hekimlerin mesleki değerler ekseninde dayanışma ve işbirliği günüdür.

Dr. Hafize Öztürk Türkmen

Akdeniz Ü. Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik AD

Son Yazılar

Paylaş:

Bize Ulaşın