Füsün Abla-Şükrü Hatun

Antalya Çağdaş Hekimler > Füsün Abla-Şükrü Hatun

Biliyorsun ben abla, abi demeyi severim Füsun abla; ama şimdi düşünüyorum her gün yüreğimde hissettiğim üç beş tane abim var (Mahmut abi, Selim abi, Ömer abi, İskender abi, şimdilerde Akın abi gibi) ama biraz da şaşırarak görüyorum ki senden başka ablam yok.

Bugün Selin’den öğrendim şimdi sen bir hastane yatağında hep uyuyarak yatıyormuşsun; anladım ki senle artık hiç konuşamayacağım. Bu sabah bunu düşünüp odamda kimse duymadan ağladım. Yani sensiz kalacağımı anladım Füsun abla. Biliyorsun Nazife sana “kendim için değil de arkamdan sevdiklerim çok acı  çekecekler diye üzülüyorum” demişti. Şimdi biz Füsun abla her sabah senin yokluğunla da içimiz kavrularak uyanacağız. Güneşin aynı güneş, gökyüzünün aynı gökyüzü olduğunu bileceğiz ama içimizdeki boşluk duygusu hiç geçmeyecek.

Mesela ben yazdığım yazıları artık sen okuyamayacağın için aynı istekle yazamayacağım; ya da aklıma bir duygu, bir düşünce geldiğinde seni arayamayacağımın sızısı ile dolacak içim.

Hatırlıyor musun senle sondan bir önceki buluşmamızda uzun uzun yaşamdan ve adını anmadan ölümden konuşmuştuk; ben de sana “Füsun abla biz Nazife’nin hastalığı sırasında insanın güzel yaşaması kadar başına gelenleri güzel karşılamasının ne kadar değerli bir şey olduğunu öğrendik. Sen de güzel, çok güzel yaşadın. Şimdi de işte hep beraber bu zorluğu da güzel yaşayacağız” demiştim. Sen de o güzelim iyimserliğinle gülmüş “Doğru söylüyorsun Şükrü. Şimdiye kadar ne istediysem yaptım; çok güzel yaşadım. Şimdi de sakinim aslında ama daha bir yaşını yeni dolduran torunum Can’ı düşününce kendimi tutamıyorum” demiştin.

Senle konuştuk mu yeterince bilmiyorum ama ikimizi birleştiren şeylerden birisinin çocuklar olduğunu düşünüyorum şimdi ben. Beni biraz da çocuk doktoru olduğum için sevdiğini bilirdim. O güzel Ankara yıllarında beni ne kadar desteklemiştin; diyabetli çocuklar için dertlerimi gelip sana anlatır sonra da şaşırırdım nasıl bu kadar yürekten anlıyorsun her şeyi diye. Bazen heyecanla Sağlık Bakanlığındaki odana gelirdim kendimle dolu, aklımda bir sürü fikir. Sen benden daha çok heyecanlanırdın. Hatırlıyor musun biraz da bu duygularla Atina’ya  Dünya Sağlık Örgütü’nün düzenlediği bir toplantıya gitmiştik birlikte; diyabetli çocuklar için bir şeyler yapabilir miyiz diye. Ne kadar iyi vakit geçirmiştik; orada biriken duygu ve bilgilerle bir çok iş yaptık biliyorsun dönüşte.

Füsun abla, anlatacak o kadar çok şey var ki; hem anlatacak hem de coşku duyulacak çok şey. İnsan Füsun abla sonradan çok seveceği insanları önce uzaktan sever, içinde büyütür; sonra bir gün onlarla karşılaştığında her şeyin tam umduğu gibi olduğu sevinci ile dolar içi. Benim ki de böyle oldu. Sanırım senle ilk kez  -1984 yılı olmalı- her sabah yürüyerek, düşünerek, hayaller kurarak gittiğim Adıyaman 2 Nolu Sağlık Ocağın’a gelen Türk Tabipleri Birliği Haber Bülteni’nde yayımlanan bir röportajında karşılaştım. Soyadını hocamız İskender Sayek’ten biliyordum; senin de çok başarılı bir göz doktoru olduğunu duymuştum. Bu akrabalık duygularıyla ama en çok röportaj metninin içine serpiştirilmiş fotoğraflardaki akıllı ve duyarlı yüzünü aklımda tutarak ve etkilenerek okuduğumu hatırlıyorum o röportajı. Sonra Ankara yıllarında sanırım 1990’ların başına kadar pek karşılaşmadık seninle; ya da karşılaştıysak da  yakınlaşmadık. Sonra biliyorsun bizi hangi rüzgar yan yana getirdi diye hep şaşırdığımız onlarca insanla (Selim Ölçer, Ata Soyer, Ali Süha Çalıkoğlu, Okhan Akhan, Eriş Bilaloğlu, Mehmet Kitapçı, Kürşat Yıldız, Alirıza Tiryaki, Zuhal Amato, Cem Terzi, Mahmut Ortakaya, Ümit Kartoğlu, Necdet İpekyüz, daha bir çok insan işte) gönlümüzü Türk Tabipleri Birliği’ne yatırdık; ama bir o kadar da birbirimize yatırdık Füsun abla.

Senin Tunalı Hilmi  Caddesindeki muayenehane’ne Kürşat’la geldiğimiz günü hatırlıyor musun; Türk Tabipleri Birliği’nde yeni şeyler yapmak isteyen insanlar olarak senin bize ne kadar lazım olduğunu anlatmaya çalışmıştık sana. Sen de bizi yüreklendirerek uğurlamıştın odandan. Sana söyledim mi bilmiyorum ben bu ilk görüşmeyi hiç unutmadım Füsun abla; yani sana bir insan olarak bağlandığım o zamana hep sadık kaldım. Sanki seni Türk Tabipleri Birliği’nde çalışmaya biz zorladık diye senin üzerine hiç toz kondurmamak için elimizden geleni yaptık sonraki yıllarda. Gerçi sen, seni biraz yabancı gibi gören birçok arkadaşı sonraki hayatın ve yaptıklarınla utandırdın ama biz sana yapılan her türlü haksızlıkta senden de daha çok etkilendik. Ben yine de sana en büyük haksızlığın Sağlık Bakanlığında çalışırken yapıldığını düşünürüm. Ne kadar duyarlı olduğunu ve ne kadar üzüldüğünü Hashimato tiroiditis’i olarak göstermiştin.

Sonra işte biliyorsun 1990 Haziran ayından itibaren -16 yıldır neredeyse- sembiyotik olarak yaşamaya başladık; Türk Tabipleri Birliği’nde yeni bir dönem başlatırken yaşamlarımız da kaynaştı. Evlerimiz, çocuklarımız, eşlerimiz, arkadaşlarımızla yeni bir hayat kurmuştuk sanki. Ama en çok sizin Çankaya Basın Sitesindeki evinizin gecekondulara bakan balkonunda yüreklerimiz birleşirdi. Sen ne güzel ev sahipliği yapardın Füsun abla; bilmem sana söyledik mi, belki biz (Mahmut abi, Selim abi, Nazife, Eriş, Pınar, Ali, İskender abi ve daha bir çok insan) sonraki yıllarda hep o balkonda geçen zamanları özledik. Bizi birleştiren ve yücelten dostluk duygusunu hiç unutmadık. İskender abinin üst kattan yavaşça inişini, senin neşenle hafifleyen ruhlarımızı da. Yalnız Füsun abla bizi ne birleştirdi sorusuna birçok ortak cevabımız olabilir ama sanırım ikimiz de bizi en çok Sürekli Tıp Eğitimi Dergisi’nin birleştirdiğini, yüreklerimizin, beyinlerimizin ortak yönlerinin o dergide hayat bulduğunu düşündük daha sonraki yıllarda. En çok pratisyen hekim kongrelerinde mutlu olduk; binlerce hekimle birlikte umutlarımızı diri tutmayı başardık o kongreler sayesinde.

Konuşmayı severim bilirsin; ama salonda sen olduğunda aslında biraz da senin için konuşurdum. Senin beni yüreğinle anladığını, sevdiğini, desteklediğini hissederdim kürsüde, mutlu olurdum. En son seni düşünerek konuştuğum da ise sen salonda yoktun; kürsünün arkasındaki perdeye senin o biraz hınzır gülüşlü fotoğrafın yansıyordu. Ben ise yüreğimde binbir acı o eski güzel günleri savundum bütün ruhumla; dost olduğumuz kürt arkadaşlarımızı, içimiz yanarak izlediğimiz ölüm oruçlarındaki tutumuzu, son 15 yılda savunduğumuz hekimlik değerlerini ama en çok da aramızdaki su katılmamış dostluğu savundum senin beni duyduğunu düşünerek.

Bana sorsalar Füsun abla en çok ne zaman mutlu oldun, ne zaman yaşama en çok katıldın diye, Türk Tabipleri Birliği’nde Selim abinin Başkan, senin ikinci başkan, benim genel sekreter olduğum 1992-1994 yılları arası zamandı derim. Yaşamımdaki en güzel üçlüyü oluşturmuştuk o zaman; gerçi siz Selim abi ile daha yakındınız ve bazen size uzaktan imrenirdim ama aranızda, ortanızda olmak beni sonsuz mutlu ederdi. Çok çalışırdık biliyorsun; gece yarısı eve döndüğümde Nazife bana kızmazsa sevinir, güzelce uyur; sabah Hacettepe’ye giderdim bilimsel düşler kurmaya. Ali’yle sana uğrardık, aklımızdaki projeleri sana anlatırdık; bizi hep yüreklendirirdin, severek, anlayarak yapardın bunu. Çok heyecanlıydık ama sen hiçbir defasında geçiştirmedin bizi. Bunu sana söylemiştim ama yeniden söylemek isterim; Türk  Tabipleri Birliği’nin bütün mekanlarını, belki de Ankara’yı bize evimiz gibi yaşatan sendin Füsun abla. Ankara’dan göç ettikten sonra biraz da seni görmek için gelirdim Ankara’ya; göremeyince üzülürdüm.

İzmit’e geldikten sonra da hemen her hafta konuşurduk senle; senin sevgini o kadar yüreğimde hissederdim ki senin gerçek ablam olduğunu düşünürdüm. Sen de bana bir süre sonra “şükrüm” demeye başladın anam gibi. Senle konuşunca yüreğim ısınır, zihnimdeki düşünceler güçlenirdi. Sanki senle konuştuğumuz her şeyi yapabiliriz gibi gelirdi bana. Sonra biliyorsun bir perşembe akşamı aradım sizi ve İskender abiyi. Nazife hasta olmuştu. Herkesin sana benzettiği Nazife. Senin sesin, İskender abinin “hemen gelin şükrü” sözü biraz rahatlatmıştı beni. Hacettepe Hastanesinin ameliyathanesinin bekleme salonunda sen vardın yanımda, o zor cumartesi günü senin omuzlarında ağlamıştım. Sonrasını biliyorsun işte ama ben bir öğlen Radyoterapi için kaldığımız evin karşısındaki “Akdeniz Akdeniz” lokantasında oturuşumuzu, Nazife’yi senle geçirdiği saatlerin ne kadar güçlendirdiğini hiç unutmadım Füsun abla. O zor zamanların sen ve İskender abi sayesinde dayanılır hale geldiğini de. Nazife’nin son yolculuğunda bir kardeş gibi konuştun onun arkasından; ama senle bizim köye Nazife’nin mezarını ziyarete gidemedik.

Biliyorsun sen aramazsan ben seni arardım; benim henüz hiçbir şey bilmediğim, senin içine kapandığın haftalarda da seni arka arkaya aradım ama her defasında evdekiler farklı cevaplar verdiler bana. İçime bir kurt düştü ama pek kötü bir şey düşünmedim. Sonunda evinizin emektarı Lale’ye  sordum, “Füsun ablanın bir şeyi mi var” diye. O da bana “Ben bir şey söyleyemem Şükrü bey” deyince hemen Metin’i aradım. “Metin… Füsun abla.” sözcükleri çıktı ağzımdan. Cümlemi tamamlamadan anlamıştım sana bir şey olduğunu.. Sonrasını sen tahmin edersin. Önce niçin biz yanında olamadık diye düşündüm; yani ben Ankara’da olsaydım  belki böyle olmazdı dedim safça ve çocukça. Sonra kendimi alıştırdım işte her şeye.. Günler sonra senle konuşabildim.. “İlk kez  aile dışında senle görüşüyorum şükrü” dedin.. Sana sarılabildim mi hatırlamıyorum. Çok uyarmışlardı çünkü sakın ağlama diye. Sarılırsam ağlarım diye düşünüp sarılamadım belki. Ama bir defa sen otururken ellerini sevmeme izin vermiştin.. O duygu kaldı hep içimde.

Sana en son Sevser’le gelmiştik; onu tanı istemiştim. Vücudun yorgundu ama ruhunla bizi yüreklendirdin, sevgini hissettirdin. Bizi kapıya kadar geçirmiştin dik durmaya çalışarak.

Belki artık sana itiraf edebilirim o gün içimden vedalaşmıştım senle.

Sevgili Füsun abla, biz Nazife’den sonra şimdi senin de sevgini açacağız her sabah senin sevdiğin çiçekler gibi; senden kalan bütün duyguları koruyacağız yaşamımızın sonuna kadar. Zaten sen de başka bir şey istemezdin bizden.

12.10.2006

Şükrü Hatun

Son Yazılar

antalya cagdas

2024-2026 Adaylarımız

Antalya Tabip Odası 2024-2026 dönemi için aday listemiz ve adaylarımızın kısa özgeçmişleri YÖNETİM KURULU  ADAYLARIMIZ

Paylaş:

Bize Ulaşın