Üniversite hastaneleri nereye?-Ata Soyer

Antalya Çağdaş Hekimler > Üniversite hastaneleri nereye?-Ata Soyer

Geçen hafta hastanedeydim. Bu kez hasta olarak, hem de bir yıl önceki durumla farkı kıyaslama şansına sahip şekilde.

İlk gözlemim, üniversite hastanesine “kışkırtılmış” bir tedavi hizmetinin damgasını vurduğu şeklinde. Eskiye kıyasla daha çok insan hastane koridorlarında. Ciddi bir bürokrasi -azaltılmaya çalışılsa da, her şey paraya endekslendiğinden azaltılmanın sınırı var- ile karşı karşıyalar. Poliklinik bekleme sıraları yoğun. Doğal olarak, hastane çalışanları ile gerilimler de.

Sağlık çalışanları açısından durum farklı değil. Ama her sağlık çalışanı için etkilenme düzeyi ve derinliği farklı. Genel olarak iş yükü artmış, kalite düşmüş ve gerilim yüksek. Yük, en çok en alttakilerin üzerinde; sözleşmeliler, asistanlar, hemşireler…

Hastanenin “zencileri”, sözleşmeliler. İsimleri yok! Farklı üniformaları var, zenciler gibi. Asgari ücret (+ yol parası) alıp, her ay ya da en fazla 6 ayda bir “girdi-çıktı” yaparak çalışıyorlar. Sadece destek hizmetlerinden değil, tıbbi hizmetlerden de sorumlular zaman zaman. Bunun riskleri yüksek. Çok hızlı değişiyorlar, hiçbir güvenceleri yok. Kimse, onların dertleri ile ilgili değil. Zaten yoklar.

Yataklı tedavide, temel yük hemşirelerde. Ama yükleri oldukça artmış. Bu da işin kalitesini olumsuz etkilemiş. Hemşirelik öğrencileri de, yükün ciddi bir bölümünü üstlenmişler. Üstelik tıp öğrencilerine kıyasla, hasta ile ilişkilerinde daha becerikli ve sosyaller. Çünkü tıp öğrencileri “tus”a (tıpta uzmanlık sınavı) çalışmaktan, zorunlu işler dışında hastaya temas etmemeye neredeyse özen gösteriyor. Sanki tus’u kazanınca, tıbbı öğrenmeye başlayacakları ve para kazanıp “malı götürecekleri” günlerin beklentisi içindeler.

Asistanlar, hastanenin diğer hamalları. Neredeyse, tüm poliklinik yükü onlarda. Yataklı tedavi işlerinin “angarya” bölümünü de üslenmişler. Ama tıp eğitimini “tus”a hazırlık diye yaşadıkları için ve de hocalarından öyle gördükleri için, hastayla temasta “uzaylı” gibiler. En az temas, habire “tetkik”, hastayı nesne ve hasta olan organ/sistemden ibaret olarak görme… Bu da, işi şişirmelerine yol açıyor. Zaten daha çok iki şey öğreniyorlar: En çok para kazandıracak işleri iyi öğrenmek, en çok yük olan işlerden kaytarmayı kavramak. En az sosyallikle/insanilikle tabii.

Hocaların çoğu özel kazanç peşinde. Hastanelerin yoğunluğunun artması, hastaların tatmin düzeyini azalttığından, hocaların özel pratiğine -hastane içinde ve dışında- daha fazla talep oluyor.

Hastane yönetimi, “herkes gelsin, para kaynaklarımız azalmasın” diye kalkıştıkları yolda, yönetilemez bir büyüklüğün sahibi konumunda. Ayrıca, parçalı yapı, yönetilemezliği artırmış. Buralar, birer işletme, hem de personel ve bölüm yapısı olarak parçalı. Ama parçalılık, “paramparçalık” haline geliyor.

“Bunları herkes biliyor, görüyor, yaşıyor. Sen farklı olarak ne söylüyorsun?” diyebilirsiniz. Olayın bir yanı AKP Hükümet(ler)inin sağlık politikası ile ilgili. Sağlık alanına, “parasal” yaklaşımlar dışında bir çözüm bulmayı düşünmeyen AKP, “herkes her sağlık kurumuna gidebilir” kolaycılığı ile çıktığı yolu bir açmaza götürmüştür. Çünkü “parasal” yaklaşımlar, insanı nesneleştirmekten başka sonuç vermeyecektir. Alanın özgünlüğünü ve insani değerleri atlar. Sadece, müşterilerin -burada toplum oluyor- taleplerine odaklanır. AKP, sağlık alanındaki düzenlemeleri, alanın bilimsel bilgileri temelinde değil, tam bir kasaba esnafı kabalığında hayata geçirmiş, sistemi tıkanmaya götürmektedir.

Sorunun teknik çözümleri de yok değildir. Birinci şart, basamaklı sistemi oturtmaktır. Yani ciddi bir süzme mekanizması kurmaktır. Bunun da yolu bellidir: Kuvvetli bir birinci basamak sağlık hizmeti sistemi oluşturmak. Yoksa isteyen herkesin istediği her sağlık kurumuna gitmesi, bir sağlık sistemi değildir. Herkesin kendi özel arabası ile şehir içi trafiğe girmesinden farklı bir sonuç vermez. Bu arada, hastanelerde poliklinik yapılmasının sınırlanması, ayaktan bakım/yatarak bakım mekânları ve işlevlerinin ayrılması tabloyu şimdikinden daha iyi hale getirebilir.

Bir başka mesele, “parçalılık” ile ilgili. Örgütsel, ideolojik, düşünsel, çalışanlara ilişkin parçalılık meselesi, çözülmelidir. Her klinik, her hekim, karşısına gelen hastayı, kendi uzmanlık alanı dışında değerlendir(e)miyor. Bölüm KBB ise, gelen hasta bir sinüzit, bir maksiler kitle veya bir otit dışında algılanmıyor. Onu bir insan olarak, yaşadığı ortamla, hasta olan organı ile diğer organları arasındaki etkileşimi ile birlikte değerlendirme yetisi ve niyeti yok. Bir sistem, bir organ, ya da onun bir hastalığı olarak algılanınca hasta, nesne haline geliyor. Bütüncül yaklaşım kaybı, tıbbın etkisinin azaltılması anlamında aynı zamanda. Hastanenin feodal bölümlere ayrılması, her çalışanın farklı sorumlularla ve statülerle çalışması, çalışanların birbirlerinin sorunlarına (ve çoğunlukla da toplumun) bütünüyle yabancı olması aralarında koordinasyon kurulamaması, yönetilemezliğin temel nedenleridir. Bunlar hem hizmetin, hem de eğitimin sorunlarının da temel nedenidir.

Bu tabloya itiraz edenlerin de çıkarması gereken dersler var. Düzenlemeleri salt “parasal” politikalarla yapanlara karşı durmak, aynı mantıkla olmaz. Değerleri ortaya çıkartamadan, kendi değer sistemini kurmadan, salt çalışanların çıkarları üzerinden bir muhalefet kurmak eksiklidir. Yanlıştır. İktidar, “herkes her yere gitsin” esnaflığı ile vatandaşı kısmen rahatlatmış görünse de, kamu hizmetlerinin çökertilmesinde büyük adım atıyor, kaynakları özel sağlık piyasasına aktarıyor. Bu durumun yarattığı kaos, tıp eğitimini, üniversite hastanelerini daha da tahrip ediyor. Böyle bir ortamda, “her ay işten çıkarılıp, tekrar işe alınan, asgari ücret karşılığı, hastanenin önemli yükünü üslenenleri” tanımayan ve onların sorunları ile ilgilenmeyenlerin “ayrıcalıklarını”, onlar sırf hekim diye savunarak muhalefet olmaz. Amacı, sadece tus’u kazanmak ve uzman olup para kazanmak olan, ama hastanın gözüne bakmayıp, elini sıkmayan, ona dokunmaktan çekinen insanları yetiştirenlere hiçbir eleştiri getirmeden, onları pohpohlayan politikalar, değer politikaları olamaz.

Mücadelemiz, daha iyi koşullarda çalışmak ve yaşamak içindir. Ama insani değerlerle donatılmayan yaşam ve çalışma, bizim savunduğumuz çerçeve olamaz.

Son Yazılar

antalya cagdas

2024-2026 Adaylarımız

Antalya Tabip Odası 2024-2026 dönemi için aday listemiz ve adaylarımızın kısa özgeçmişleri YÖNETİM KURULU  ADAYLARIMIZ

Paylaş:

Bize Ulaşın